Uzun zaman oldu yazmayalı. Yazıya "en son şu zaman yazmışım vs." gibi bir giriş yapmayı oldum olası istemişimdir, malesef açıp tam tarihe bakacak takatim yok. Takat, böyle mi yazılıyordu, ona dair şüphelerim de yok değil. Takati kontrol edecek takatimin de olmaması durumu daha da karıştıran ve kısaca siktir et demenizden başka bir beklentimin olmadığı bu saçma girişi bitirmem gerektiğini bana hatırlatan bir durum.
Her neyse.
Ana siteyi tekrar güncellemeye başlamamızla ister istemeden oluşan bu ara, parmaklara klavye üzerinde etkisi yok değil. Sezonu yedek kulübesinde battaniye altında geçiren, kutlamalarda arka planda görülen ve eskiyi yad ettiğinde, ulan bu herife ne oldu acaba dediğin adamın birden oyuna girerken bacaklarını titreten adrenalin gibi.
Ya da değil.
Site iyi gidiyor, hayatta okumayı sevmediğim power ranking müessesinde sıkı yazılar çıkıyor, okutuyor. Buraya bu bir sanal reklamdır yazısı koymaya gerek yok, rejimiz de yok zaten. Genç subayların blogu da gittikçe iki ziyaretin arasında geçen süreyi düşürüyor, okuyun. Bu arada 2002 All-Star'a bakıyorum gözucuyla, Wally ayaklarını açarak smaç vurdu, o zamanlar bilyalar yağlı. Abdur-Rahim'i de gördüm, balya balya bilyalar.
Asıl mevzu All-Star olayı tabi. Kendilerine bir-iki mazuratta bulunucam, o kadar hatrımız geçerse. Horse fikri muazzam. Akıl edenleri gözlerinden öpüyorum ama biraz sönüktü Horse, oyunun ait olduğu yeri unutmadan, daha playground adamları ayarlasalar sıkı olurdu. Shooting Stars ve Skill Challenge ağlıyor. Shaq'ın dansı inanılmaz. Rudy'ye üzüldüm, klas smaçlardı. Nate'e lige geldiğinden beri ısınamadım, ligin en ufak adamının çocuk filmlerindeki "bully" üst sınıf tipler gibi takılması sarmadı beni. Superman'in panyanın yanına çarptırdığı ve Nate over Superman'a da hakkını vermeli. JR Smith'in Weems'e yaptığı Andy Warhol jesti güzel, "In 15 minutes everybody will be famous." Organizasyonlara bir çeki-düzen verilir, iş düzelir diye tahmin ediyorum, NBA, WWF'a dönüşmeden. Smaç yarışmasına daha fazla adam çağırılmalı, Shooting Stars'ın fişini çekmeli. Skills Challenge'ın da gereksiz olduğunu düşünenlerdenim ama daha eğlenceli olması için şöyle bir öneri getirebilirim; yarışmacılar, Shaq, Dwight, Yao ve Ilgauskas falan olsun.
Horse demişken, C-Webb ve Kenny çok iyiydi yine. Webber bu broadcasting işini çok iyi kaptı, inanılmaz matrak bir herif zaten, çok da orjinal yorumları var. Ahmad Rashad ve Gary Payton'lı Gametime özetlerini arşivlemeye başladım.
NBA Legends Brunch'a bakınıyorum, en sevdiğim All-Star organizasyonlarından biri. Bir kere brunch. Çoğunu, herkesin konuştuğu bu ortamda her zaman dinleme şansımız yok. Ne muhabbet dönüyordur o masalarda kimbilir, keşke şu maçlarda yaptıkları "wired" olayını burdaki her masaya yapsalar. Bu arada Finals MVP ödülüne Bill Russell'ın adını vermek şık hareket. NBA hakkaten cares.
Superbowl çok iyiydi. Steelers'ın almasına sevindim, Warner ve Fitzgerald Jr. hikayeleri baymaya başlamıştı. Devre sonuna doğru LB James Harrison'ın tarihe geçen 100 yard'lık intercept koşusu ve td'unu izlemeyenler çok şey kaybetti. Roethlisberger de çok iyi bitirdi.
Bu aradaki kayıp zamanda Avustralya Açık da geçti, farkındayım. Tenis konusunda, en azından bu dilde, etrafta sınırlı kaynak var ve takip eden 1-2 kişi de olsa, daha da fazla olsa, geçen sene benim de keyif aldığım ve fena da gitmeyen Grand Slam yazıları serisinin ardından oluşan bu boşluk için kusura bakmayın, napalım. Bayanlar tenisinin ne kadar değişken olduğunu tekrar gördük, ardışık turnuvalardaki bambaşka form durumlarına alışığız ama aynı turnuva içinde bu kadar iniş - çıkış, Dokic'in geri dönüşünün dışındaki benim için en ilginç gelişmeydi. Azarenka'yı, kötü götürdüğü maçta, rakibinin sıcağa daha fazla dayanamaması sayesinde geçen Serena'nın bu kadar rahat bir final çıkarmasının, fiziksel dayanıklılığı ve final tecrübesi en fazla olan hatun olmasıyla açıklayabiliriz ancak. Wozniacki'den son 4-5 Grand Slam'dir, patlama bekliyorum. Takvimin daha arka plan kortlarında iyi oynayıp, güzel bir sıralama yapmış durumda ama artık bir break-through turnuva geçirmesi lazım. Ivanovic, Verdasco'yla takılmaya başladıktan sonra ilk GS'de durum ortada diyerek de pis bir şaka yapayım, içimde kalmasın. Verdasco demişken, Avustralya'nın underdog'larla ilgili bu özel durumuyla ilgili bir şey yazmıştım daha önce. Nando, özellikle sert kortlarda, zaten tehlikeli bir adam olmuştur her zaman, onun sorunu her zaman istikrar oldu. Bir nevi "underachieve" vakası ki, sol el forehand'i turun hakkaten en ters forehand'lerinden biri. Yine Melbourne'deki milliyetçi gruplar arasındaki, tenis dışı sürtüşmelerden bahsetmiştim daha önce. 2009'un kahramanları Sırplar ve Boşnaklar. Djokovic'in, Boşnak asıllı Amerikalı Delic'le oynadığı maçta yine kavgalar çıktı. Baghdatis maçında yine apaçiler korttaydı. Melbourne bu yüzden biraz baymaya başladı, kafa tenisçilerin de bu durumdan çok hoşnut olduğunu zannetmiyorum. Final, belki diğer Federer - Nadal maçları seviyesinde değildi ama yine sadece bu rekabette izleyenebilecek inanılmaz puanlar izlemiş olmaktan hiç rahatsız değilim. Asıl olay seremoniydi tabi, Roger'ı böyle görmek insanı duygulandırıyor. Chandler Can't Cry bölümünü izleyenler için, Chandler'ı bile ağlatabilecek bir andı, Roger'ın binlerce insan kendisini alkışlarken, mikrofon başında ağzını açması, kelimelerin ağzından çıkamaması ve tek duyulanın hıçkırık sesi olması. Bu rekabetin neden hiçbir sporda olamayacak bir kalitede olduğunu da işte bu anda tekrar gördük. Ağlayan rakibiyle kafa kafaya verip üzülen bir Nadal ve son sözü Nadal'a bırakmak için kendisini toparlayıp konuşmasını yapan bir Federer. Çok yaşayın.
Siz de çok yaşayın.
Her neyse.
Ana siteyi tekrar güncellemeye başlamamızla ister istemeden oluşan bu ara, parmaklara klavye üzerinde etkisi yok değil. Sezonu yedek kulübesinde battaniye altında geçiren, kutlamalarda arka planda görülen ve eskiyi yad ettiğinde, ulan bu herife ne oldu acaba dediğin adamın birden oyuna girerken bacaklarını titreten adrenalin gibi.
Ya da değil.
Site iyi gidiyor, hayatta okumayı sevmediğim power ranking müessesinde sıkı yazılar çıkıyor, okutuyor. Buraya bu bir sanal reklamdır yazısı koymaya gerek yok, rejimiz de yok zaten. Genç subayların blogu da gittikçe iki ziyaretin arasında geçen süreyi düşürüyor, okuyun. Bu arada 2002 All-Star'a bakıyorum gözucuyla, Wally ayaklarını açarak smaç vurdu, o zamanlar bilyalar yağlı. Abdur-Rahim'i de gördüm, balya balya bilyalar.
Asıl mevzu All-Star olayı tabi. Kendilerine bir-iki mazuratta bulunucam, o kadar hatrımız geçerse. Horse fikri muazzam. Akıl edenleri gözlerinden öpüyorum ama biraz sönüktü Horse, oyunun ait olduğu yeri unutmadan, daha playground adamları ayarlasalar sıkı olurdu. Shooting Stars ve Skill Challenge ağlıyor. Shaq'ın dansı inanılmaz. Rudy'ye üzüldüm, klas smaçlardı. Nate'e lige geldiğinden beri ısınamadım, ligin en ufak adamının çocuk filmlerindeki "bully" üst sınıf tipler gibi takılması sarmadı beni. Superman'in panyanın yanına çarptırdığı ve Nate over Superman'a da hakkını vermeli. JR Smith'in Weems'e yaptığı Andy Warhol jesti güzel, "In 15 minutes everybody will be famous." Organizasyonlara bir çeki-düzen verilir, iş düzelir diye tahmin ediyorum, NBA, WWF'a dönüşmeden. Smaç yarışmasına daha fazla adam çağırılmalı, Shooting Stars'ın fişini çekmeli. Skills Challenge'ın da gereksiz olduğunu düşünenlerdenim ama daha eğlenceli olması için şöyle bir öneri getirebilirim; yarışmacılar, Shaq, Dwight, Yao ve Ilgauskas falan olsun.
Horse demişken, C-Webb ve Kenny çok iyiydi yine. Webber bu broadcasting işini çok iyi kaptı, inanılmaz matrak bir herif zaten, çok da orjinal yorumları var. Ahmad Rashad ve Gary Payton'lı Gametime özetlerini arşivlemeye başladım.
NBA Legends Brunch'a bakınıyorum, en sevdiğim All-Star organizasyonlarından biri. Bir kere brunch. Çoğunu, herkesin konuştuğu bu ortamda her zaman dinleme şansımız yok. Ne muhabbet dönüyordur o masalarda kimbilir, keşke şu maçlarda yaptıkları "wired" olayını burdaki her masaya yapsalar. Bu arada Finals MVP ödülüne Bill Russell'ın adını vermek şık hareket. NBA hakkaten cares.
Superbowl çok iyiydi. Steelers'ın almasına sevindim, Warner ve Fitzgerald Jr. hikayeleri baymaya başlamıştı. Devre sonuna doğru LB James Harrison'ın tarihe geçen 100 yard'lık intercept koşusu ve td'unu izlemeyenler çok şey kaybetti. Roethlisberger de çok iyi bitirdi.
Bu aradaki kayıp zamanda Avustralya Açık da geçti, farkındayım. Tenis konusunda, en azından bu dilde, etrafta sınırlı kaynak var ve takip eden 1-2 kişi de olsa, daha da fazla olsa, geçen sene benim de keyif aldığım ve fena da gitmeyen Grand Slam yazıları serisinin ardından oluşan bu boşluk için kusura bakmayın, napalım. Bayanlar tenisinin ne kadar değişken olduğunu tekrar gördük, ardışık turnuvalardaki bambaşka form durumlarına alışığız ama aynı turnuva içinde bu kadar iniş - çıkış, Dokic'in geri dönüşünün dışındaki benim için en ilginç gelişmeydi. Azarenka'yı, kötü götürdüğü maçta, rakibinin sıcağa daha fazla dayanamaması sayesinde geçen Serena'nın bu kadar rahat bir final çıkarmasının, fiziksel dayanıklılığı ve final tecrübesi en fazla olan hatun olmasıyla açıklayabiliriz ancak. Wozniacki'den son 4-5 Grand Slam'dir, patlama bekliyorum. Takvimin daha arka plan kortlarında iyi oynayıp, güzel bir sıralama yapmış durumda ama artık bir break-through turnuva geçirmesi lazım. Ivanovic, Verdasco'yla takılmaya başladıktan sonra ilk GS'de durum ortada diyerek de pis bir şaka yapayım, içimde kalmasın. Verdasco demişken, Avustralya'nın underdog'larla ilgili bu özel durumuyla ilgili bir şey yazmıştım daha önce. Nando, özellikle sert kortlarda, zaten tehlikeli bir adam olmuştur her zaman, onun sorunu her zaman istikrar oldu. Bir nevi "underachieve" vakası ki, sol el forehand'i turun hakkaten en ters forehand'lerinden biri. Yine Melbourne'deki milliyetçi gruplar arasındaki, tenis dışı sürtüşmelerden bahsetmiştim daha önce. 2009'un kahramanları Sırplar ve Boşnaklar. Djokovic'in, Boşnak asıllı Amerikalı Delic'le oynadığı maçta yine kavgalar çıktı. Baghdatis maçında yine apaçiler korttaydı. Melbourne bu yüzden biraz baymaya başladı, kafa tenisçilerin de bu durumdan çok hoşnut olduğunu zannetmiyorum. Final, belki diğer Federer - Nadal maçları seviyesinde değildi ama yine sadece bu rekabette izleyenebilecek inanılmaz puanlar izlemiş olmaktan hiç rahatsız değilim. Asıl olay seremoniydi tabi, Roger'ı böyle görmek insanı duygulandırıyor. Chandler Can't Cry bölümünü izleyenler için, Chandler'ı bile ağlatabilecek bir andı, Roger'ın binlerce insan kendisini alkışlarken, mikrofon başında ağzını açması, kelimelerin ağzından çıkamaması ve tek duyulanın hıçkırık sesi olması. Bu rekabetin neden hiçbir sporda olamayacak bir kalitede olduğunu da işte bu anda tekrar gördük. Ağlayan rakibiyle kafa kafaya verip üzülen bir Nadal ve son sözü Nadal'a bırakmak için kendisini toparlayıp konuşmasını yapan bir Federer. Çok yaşayın.
Siz de çok yaşayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder