Skandal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Skandal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Ocak 2010

Road to Angola



Afrika Uluslar Kupası bu sene felaketle başladı. Togo milli takımının başına gelen hadiseden sonra çatlak sesler yeniden başladı. Özellikle İngiltere'den, her kupa döneminde gelen "bu dönemde olmasa" sesleri son olaydan sonra "kupa iptal edilsin"e döndü. Copa America veya Avrupa şampiyonası gibi sezon sonlarında değil de sezonun tam ortasında yapılması her zaman tartışılan bir konuydu.


Cetvelle çizilen sınırları olan bir ülkenin (ve kıtanın) içindeki çatışmalara kıçını dönmekte sakınca görmeyen politikacıları seçenler de bu ağlak teknik direktörler, o kıtanın ücra köşelerinden Fransa'ya, Belçika'ya kaçak getirilip bir kaç sene sonra fahiş fiyatlarla bu gençleri alanlar da bu timsahlar.




Avrupalıların ikiyüzlülüğü ile ilgili yazılacak çok şey var ancak benim dikkatimi çeken başka bir şey var. Saldırıdan sonra organizasyon komitesi üyesi "tüm takımlarının ulaşımının otobüs dışında bir ulaşımla yapılması gerekliliği"nden bahsetti. "Otobüs dışında"nın anlamı, uçakla olmalı. Kural çok açık olmamakla birlikte Aristo'nun hala kızının bile mantık yürütebileceği şekilde yazılmış.


Confédération Africaine de Football

Regulations of the Orange Africa Cup of Nations ANGOLA 2010



Chapter 8 - Article 16


16.2. The host association is entitled to play its match in the capital of its country or in another city. In this latter case, the transportation expenses (round trip) of the visiting team from the capital to the city designated for the match will be borne by the host association.

16.3. If the distance between the capital and the venue of the match is superior to 200 Km, the host association shall provide the visitors with an air-plane transportation to the venue of the match and back. If this is not possible,  and provided both teams agree, the match shall be played in the capital city.

Bu bölümler organizasyon aşamasında, kupayı düzenleyen federasyonun, maçları ya başkentte veya başkent dışında bir şehirde yapabileceğine dair kural ile eğer başkent dışı bir şehir ise ve mesafe 200 km. ve üzerindeyse ulaşımın havayolu ile yapılması gerekliliğine dair kural. Bunun dışında, asıl açıklayıcı kural ise;

Reception Condition
The following minimum conditions of reception should be strictly respected:
30.1. Reception at the airport: A Committee formed of the officials of the host association must be at the airport to meet the visiting delegation and must provide all facilities for the entry formalities in the country. One official of the host association, who speaks the language of the visiting
delegation, will be at the disposal of the visiting delegation and will act
as liaison officer between the two associations.

30.2. Transport Facilities: One bus for the players and one car for the officials will be put at the disposal of the visiting delegation from the time of their arrival to that of their departure. Any additional vehicles are subject to an agreement between the two associations.

30.6. Seeing the visiting team off: Officials of the host association shall see the
visiting delegation off at the airport and shall facilitate all formalities for departure.


Okuduklarımızdan ne anladık; katılımcı ülkelerin ekiplerini "havaalanında" karşılayan (ve uğurlayan) bir komite var. Komite, gelen ekibin ülkeye girişinde yardım sağlıyor. Bu komiteden, gelen ekibin dilini konuşan bir arkadaş da hazır bulunmalı. 30.2 maddesini de, 30.1 maddesinde geçen "delegation" lafına takılıp "ama bu madde takımdan bahsetmiyor" karışıklığına yol açmasın diye ekledim.

Article 29 ise diyor ki;


The visiting association shall assume the travel expenses of its delegation. The host association shall assume the local transportation of the visiting team, its accommodation according to the above article 20 during three days before the match and two days after, at the most. In this case, the host Association shall keep the gate receipts of the match.

Togo milli takımı Angola'ya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti (eski adıyla Zaire) üzerinden giriyor. Hazırlık dönemini K.D.R'de geçirip Angola'nın kuzeyinden otobüsle ülkeye giriş yapan takım, kuzey bölgede saldırıya uğruyor. Togo futbol federasyonunun, Angola'nın veya herhangi bir Afrika ülkesinin yaşadığı iç savaş veya karışıklıktan haberi olmadığını düşünmüyorum. Bu konuları biz bile oturduğumuz yerden öğrenebiliyorken üstelik. Ancak Afrika'da  hava taşımacılığının, alışık olduğumuzdan daha farklı olduğunu da eklemek lazım. Bir önceki Afrika kupası zamanı, tesadüfen orada bulunan, Türkiye'nin en küçük havayolu şirketlerinden birinin uçağının, Kamerun milli futbol takımını Gana'ya götürüp getirdiğini söylersem konu hakkında bir fikir oluşturur sanıyorum. Üstelik Togo federasyonunun başına bundan 1 yıl kadar önce gelen felaketi de eklersek karayolunu neden tercih ettiklerini anlayabiliriz. Olaya tek taraflı, hatta İngiliz veya Fransız taraflı bakmadan yaklaşacak olursak, bu kupanın, halihazırda çok da önemsenmeyen bir kıta olan Afrika kıtasının gururu olduğunu eklemek gerek. İptal edilmesi yerine ertelenmesi (2011'e mesela) veya başka bir ülkeye alınması (Angola'nın yaşadığı iç karışıklıkta terörist grubun ekmeğine yağ sürmek olur bu) düşünülebilir. Süreç, Togo ve diğer federasyonların vereceği karara bağlı şimdilik.

Organizasyon ile ilgili tüm kuralları Bu adresten indirip okuyabilirsiniz.

20 Kasım 2009

Spor Skandalları #8: Yeter artık Henry!

Man City'e karşı penaltıyı paslaşarak kullanma planı nasıl da ucuzcuydu... Kaçırmak bir yana, kurallara uygun kullanamadılar bile, City oyuncuları çıldırdı.

Geçtiğimiz sezon CL'de Bayern kalecisi Butt'un suratını bu hâle getirmişti, kart bile görmemişti.

Topu korner bayrağına götürüp zaman geçirme olayında bu adama tanınan tolerans eşsizdir. İki elini rakibin üzerine koyar, futbolda en dayanamadığım kural boşluğu olan zaman geçirme olayına yeni bir boyut getirir.

Bu eli görünce şaşırdım mı? Neredeyse hiç, elbette ki golün sayılmasına da. Henry'nin futbolun doğasında olmayan bu çirkinlikleri yapmasına o kadar çok şahit olduk ki... Eşsiz yeteneği ve süratine rağmen aklımda hep düzenbaz ve ikiyüzlü bir futbolcu olarak kalacak.

19 Ekim 2009

Spor Skandalları #7: Ankaravoltranı


Bu konu hakkında çok kafa yormadım, yoranları da çok takip etmedim. Sadece sokakta yürüyen normal bir vatandaş olarak bazı sorulara cevap arıyorum şu aşamada. Sorduğum soru da, geçtiğimiz günlerde Adnan Polat'ın yaptığı açıklamaya paralel: Madem kaputu açtın, aküyü niye çaldın?

Ben hukukun üstünlüğüne inanan birisiyim. Alınan kararlarda genel hukuk ilkesinden hareket edilmesinden yanayım. Bazı kararları anlayamıyorum. Burada eğer böyle bir suç varsa, böyle bir ceza gerekiyorsa o zaman iki kulübün birlikte küme düşmesi gerekirdi.

Biraz fikir jimnastiği yapmakta, düşünen adam olmakta fayda var. Burada mağdur kim? Kafasına göre başkan değiştiren, aile şirketi Ankaraspor mu? Yoksa kafasına göre başkanlık yaptığı klübü değiştiren Ahmet Gökçek ve buzdağının hem görünen hem de görünmeyen kısmı olan Melih Gökçek mi? Yoksa bu karambolde Ankaraspor'un kanını sivrisinek gibi emip dokuz oyuncuyu vakumlayan Ankaragücü mü? Jürgen Rober?

Bu işin bana göre bir açısı var, o da gayet ortada. Ankaraspor iyi ya da kötü ligin gediklilerinden biri olmuş, orta kalite bir kadroya sahip, istikrara uzak olmayan bir klüptü. Sezon öncesinde bu takımın en önemli ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci oyuncuları olan Çakır, Risp, Ediz ve Muhammet Hanifi Ankaragücü'ne giderken Özer Hurmacı'nın gölgesinde uyuduk. Halbuki ta o zamandan belliydi bu garipliğin cereyan edeceği. Daha sonra Ahmet Gökçek, yaşının da verdiği heyecanla, FM'de cheat yapan bir wanker edasıyla hemen koltuğunu değiştirdi. Halbuki bu transferlerle yetinip, Ankaraspor'un küme düşmesini bekleyip usülüne daha bi' uyarak geçebilirdi yeni görevine.

Ancak, Ankaraspor elinde olmayan aile mevzuları ile paramparça olup, bir de ikinci lige sallandıysa, bu işin asıl kaynağı olan Ankaragücü ve Ahme(lih)t Gökçek de Türk futbolundan sonsuza kadar temizlenmeliydi. Sonra da soruyoruz, "futbolumuzdaki sorun"u. Sorundan başka ne var ki?

Konu hakkındaki fikirleri yorum kutucuğunda görmekten mutluluk duyacağım.

15 Ekim 2009

Spor Skandalları #6: Requiem for a team: Sonicsgate


Gördüğünüz, Seattle Sonics'in taşınma sürecinin köklerine inen bir belgeselin trailer'ı. Premiere'i iki sinemada kapalı gişe yapılmış. 12 Ekim'de 120 dakikalık son kurgusu bedava internet premiere'ini yaptı.

Filmin kendi sitesi de .org uzantılı. Anlayacağınız, bir karşılık beklemeden, olayı bilen-bilmeyen herkesin bu spor skandalının detaylarına ulaşması ve öğrenmesi için yapılmış bir amme hizmeti de diyebilirsiniz. Sonics'in ünlü taraftarlarından, anlatıcısına, Gary Payton'dan Save our Sonics derneği üyelerine kadar pek çok isimle röportajlar var. Aşağıdaki adrese tıklarsanız filmin tamamını izleyebilirsiniz.



Not 1: Filmi izleyip daha fazlasını arayanlar, bu işin peşini son güne kadar bırakmayan batug.com neferi Alp Akbulut'un konu hakkındaki yazılarına da göz gezdirsinler:

31 Ekim 2006: Büyük güç, büyük sorumluluk gerektirir
18 Aralık 2007: Le Grand Vert
5 Kasım 2008: Yağmura Veda

Not 2: Linki Can Birand vasıtasıyla gördüm, kendisine şapka.

07 Temmuz 2009

Spor Skandalları #5: Kolombiya Kolombiya

94 Amerika'yı hatırlar birçoğunuz. Kolombiya, ev sahibi Amerika'yla oynuyordu ve topu yanlışlıkla kendi kalesine gönderip Kolombiya'nın elenmesine neden olan 2 numaralı defans oyuncusunun adı Andrés Escobar'dı. Escobar'ın ölümü için birçok şey söylenmişti, kimileri birçok insanın da yaralandığı bir bar kavgasında öldüğünü, kimileriyse o maçta Kolombiya'ya yüklü miktarda bahis oynayan uyuşturucu mafyasının işi olduğunu. Kız arkadaşın, Escobar ölürken katilin Güney Amerikalı spikerler gibi o'ları uzatıp "Goooool!" diye bağırdığını bile söylemişti, düşünsenize manyaklığın derecesini.

Bunu niye anlattım, çünkü Kolombiya'da yine dünya üzerinde görülmemiş bir olay yaşandı. yine silahla, yine futbolla ilgili.

Zamanında Valderrama ve Garrincha gibi iki Günay Amerika efsanesinin de oynadığı Kolombiya takımı Junior, Kuzey Kolombiya'da, bir Karayip kıyı şehri olan Barranquilla'nın takımı. Rio'dan sonra, dünyanın en büyük festivallerinden birine ev sahipliği yapan Barranquilla'da beyzbol popüler olsa da, Junior, şehrin desteklediği ve takip ettiği en büyük futbol takımı. Tek devre lig + playoff gibi enteresan bir statüye sahip Apertura-vari Copa Mustang I'in finalinde, Once Caldas'a iki maçta da yenilerek şampiyonluğu kaptırdılar, birkaç gün önce.

Ne olduysa bundan sonra oluyor, tribünlerinde kanı daha bir deli akan insanların bulunduğu bu coğrafyada normal sayılabilecek şekilde, Junior taraftarları, finalde çok kötü oynayan orta saha oyuncusu Javier Florez'i şehir merkezinde gördüklerinde pek de iyi davranmıyorlar. Arabasının etrafında Florez'le dalga geçenlerden bir tanesi, 27 yaşında elektrikçilik yapan bir Junior'lu, futbolcuya "güçsüz" diyor. Olay hakkında birçok haber var ve hepsi olayı farklı şekilde anlatıyor. Kimine göre bunu duyan Florez dönüp, silahını çıkarıyor ve taraftara ateş ediyor (kimine göre 2 el, kimine göre 4 el). Kimine göre de Florez eve gidip silahını alıyor ve dönüp taraftarı vuruyor. Sonuç olarak Florez, taraftarı öldürüyor ve koşarak kaçıyor.

Javier Florez, bir süre polisten saklandıktan sonra teslim olmuş. Yazılanlara göre olay yerinde bıraktığı arabası, taraftarlar tarafından parçalanmış ve polisin arabada yaptığı incelemede Florez'in arabada esrar kullandığı ve cinayeti işlerken de kendinde olmadığı yönünde bir sonuca varılmış. Kolombiya'da çok anormal bir durum değildir muhtemelen polisin vardığı sonuç ama başka hangi akla hizmet şehir merkezinde bir taraftarı öldürür, bir futbolcu, bunun çok incelemesini yapmaya gerek yok.

Bu haberi Rüştü veya Kezman okumuş mudur, onu da bilmiyorum.

02 Temmuz 2009

Spor Skandalları #4: Greg Akcelrod


Gezinirken rastladığım ve oldukça güldüğüm bir olayı yazayım dedim bugün.

Ali Dia'nın hikayesini bilirsiniz muhtemelen. Merak etmeyin, Dia'nın hikayesini anlatan 2345. blog yazarı olmaya niyetim yok. Zaten önceden yazılmıştı burada da, "ali dia +torinolu" diye aratırsanız, detayları öğrenirsiniz. Kısaca özetlersek, kendini Weah olarak tanıtan fırlama bir menajer, Southampton menajeri Souness'ı arar ve Senegal milli takımında ve PSG'de oynadığını idda ettiği Senegal'li kuzenini (Ulan koskoca Weah'ın nereli olduğunu da bilmiyorsun, Greame?) önerir. Sadece Senegal'li amatör bir futbolcu olan Ali Dia, bir anda 1 aylık kontrat imzalar Southampton'la. Olaylar gelişir ve bir Premier Lig maçında bir şekilde sahaya çıkar ve Kemal Sunal'ın kömür boyalı Amerikalı basketbolcu tiplemesi gibi, foyası ortaya çıkar.

Şimdi tekrar konuya geri dönelim.

CSKA Sofya, geçtiğimiz sezon Bulgar Ligi'nde son haftalardaki puan kayıplarıyla şampiyonluğu adeta hediye etmişti şehrin diğer takımı, ezeli rakipleri Levski'ye. Efsane forvetleri Loboslav Penev var takımın başında ve bu sezon şampiyon olabilmek için de Avusturya'da kampa girmişler.

Buraya kadar birşey yok olağandışı. Olay, geçen hafta CSKA'nın denemek için antremana çıkardığı Fransız oyuncu.

Greg Akcelrod ismindeki, hiçbirinizin adını duymadığına emin olduğum bu adam, görünüşte normal bir futbolcuya benziyor. Adını google'ladığınızda, hakkında youtube videoları, fan sitesi, resmi site gibi bir sürü bilgi çıkıyor. Tabi ufak bir detay da var;

Bunların hepsi sahte. Adam bildiğin dolandırıcı.

Akcelrod'un sahte bilgilerine baktığınızda, onu PSG'den çıkma bir oyuncu olduğunu sanıyorsunuz. Ali Dia da PSG'liydi hatırlarsanız. Yani neymiş? Ev hanımları, PSG'liyim diyen birine kapıyı açmayın, çocuklar, PSG'li birinden yiyecek birşey almayın, genç kızlar, PSG'liyim diyen bir erkeğin evine gitmeyin.

Akcelrod'un resmi sitesindeki cv'sine göre, şu ana kadar PSG, Cardiff, Racing ve Saint Lo'da top oynamış. Altta da makarasını geçmiş, "Advanced Courses: Marketing"..

Akcelrod'un youtube'da sahte "slypsg" kullanıcı adı altında koyduğu videolar var. Videolarda, PSG'nin antreman maçlarından görüntüler var. Hatta bazı videolarda, kendisine benzeyen bizim Kezman'ın düşük kalitede videoları var. Adına açılmış bir Facebook fan sayfası da var Akcelrod'un. Tabi o da külliyen yalan. Sitedeki bilgilerden bu Fransız dolandırıcının, Arjantin, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan ve İngiltere'de çeşitli denemeler yaptığını görüyoruz. Bazılarıyla denemelere çıkmış, bazıları da sadece internette kendisini araştıranları yönlendirmek üzere yazılmış sahte makaleler. Olayı ise CSKA'lı bir taraftarın, PSG taraftar forumuna girip Akcelrod'u sormasıyla başlıyor. Daha önce de başka takım taraftarlarından benzer sorular alan PSG'liler de Akcelrod'un takımlarında hiç oynamadığını ve bir dolandırıcı olduğunu açıkılıyor.

Akcelrod bu arada, Ali Dia'dan muhtemelen daha iyi bir futbolcu. Swindon'daki denemesindeki hazırlık maçında şık bir aşırtma gol atıp, maçın adamı seçiliyor ve televizyona röportaj bile veriyor.

Film olacak bir hikaye. Ha bu arada, adamın futbolcuyum diye geçinen bir çok forvetten daha iyi olmasına da hiç şaşırmam, ekleyeyim.




Edit: Batuğ Abi söyledi, Taraf Spor da ertesi günkü sayısında olaya yer vermiş, tesadüftür diyip geçtik. Başlık güzel olmuş ama resim yakışıklı çıkmamış Taraf >:(( !

17 Ekim 2008

Spor Skandalları #3: Ali Dia

Chuckle Brothers'la başladık, şu meşhur Greame Souness hikayesini de yazalım başlamışken. Meşhur hikayeyi BBC'nin forumlarından birinde okumuştum, sağdan soldan bulduklarımla buraya da aktarayım.

Souness, Southampton'ın başındayken bir telefon alır. Arayan George Weah'tır, Milan'ın efsane oyuncusu Weah, kuzeninin çok yetenekli bir futbolcu olduğunu hatta milli takımda 10 küsür maça çıktığını ve mutlaka alınmasını önerir. Mevzubahis olay 1990'larda olduğundan Souness interneti açıp Google'da aratamaz, youtube'da videolarını izleyemez. Elemanı bulur getirir, 1 aylık da sözleşme yapar. Kahramanımızın ismi Ali Dia'dır.

Ali Dia takımla antremana çıktığında takımdakiler "yeni eleman"ın pek de iyi olmadığını farkederler. Kaderin garip bir cilvesi, Dia'nın da yer alacağı "reserve" maçı, sahanın yağış nedeniyle suyla kaplanması neticesinde iptal edilir. Dia ismini Leeds United maçının yedekler listesinde görür.

Leeds maçının 32. dakikasında Souness, Matthew Le Tissier'i oyundan alır ve yerine Ali Dia'yı koyar. Eleman kabus gibi oynar. Le Tissier, Dia'yı "Bambi on ice" olarak tarif ediyor, taraftarlar ise "Bir fil kadar narin".

Souness bu rezilliğe 53 dakika daha tahammül edip arkadaşı oyundan çıkarır.

Asıl bomba sonra patlar. Kendini Weah olarak tanıtan kişi, Dia'nın menajeri çıkar. 2 haftalık şakadan sonra kontratı feshedilir. Dia kendini amatör takımlardan Gateshead'de bulur ve 8 maç sonra kendisinden haber alınamaz. Bu transfer de İngiltere'nin basın organlarının hemen hepsinde en kötü transferlerde ilk 10'a girer. Ali Dia, The Times'a göre ise en kötü 50 oyuncu sıralamasında bir numaradır.

Videoda Le Tissier'in Dia hakkındaki görüşlerini izleyebilirsiniz.

02 Kasım 2007

Spor Skandalları #2: Asimetrik barda bir çocuk

1992 Barcelona Olimpiyatları'nda mücadele eden Kim Gwang Suk adında Kuzey Kore'li genç bir jimnastikçi kız vardı. "Genç" lafı burada kilit rol üstleniyor, çünkü bir süredir bu kızın yaşı üzerine tartışmalar mevcuttu. Olimpiyatlar esnasında farkedilen ve herkesi hayrete düşüren bir gerçek bu tartışmaları iyiden iyiye arttırdı. Kim Gwang Suk'un ön dişleri yoktu ve gören herkes Kim'in henüz süt dişlerini düşürmeye başladığını söylüyordu. Antrenörleri ise antremanda dişinin kırıldığını belirterek suçlamaları savuşturmaya çalıştılar.




1991 Dünya Şampiyonası ve 1992 Olimpiyatları'na katılabilmek için 31 Aralık 1977'den önce doğmuş olmak gerekiyordu, ancak 1.32 boyunda ve ön dişleri olamyan bir kızın yarışmacı listesine göre 17 yaşında görünmesi pek de inandırıcı gelmedi kimseye. Olay biraz derinlemesine araştırılınca farkedildi ki Kim 1989 ve 1991 Dünya Şampiyonları'nın ikisinde de 15 yaşında görünüyor ve garip bir şekilde 1992'de 17 yaşına basıyor. Kuzey Kore'nin dışa kapalı ve karanlık bir ülke olması da belki insanların kafasında bir önyargı oluşturdu ancak Kim'in yaşı hiçbir zaman tam olarak belirlenemedi. Sadece sporcusunun yaşını yanlış göstermekten dolayı Kuzey Kore federasyonu ceza aldı, Kim'in 1991'de asimetrik paralelde kazandığı altın madalya ise geri alınmadı.

Daha sonrasında neler yaptığı ve nerede olduğuyla ilgili çok bir bilgi yok, ancak Kim Gwang Suk jimnastik sporuyla ilgilenen herkesin aklında estetik stili, kusursuza yakın asimetrik paralel performansı ve düşmüş süt dişleriyle yer etmiştir. Diş olayıyla ilgili fotoğraf bulamadım ancak aşağıda Barcelona'daki performansını izleyerek yaşına karar verebilirsiniz.


25 Ekim 2007

Spor Skandalları #1: Molinas ve bahis


Jack Molinas, 3 Ağustos 1975'te evinin arka bahçesinde kafasının arkasından girmiş bir kurşunla ölü bulunduğunda kimse şaşırmamıştı. Mafya bağlantısı bilinen ve ünlü gangsterler Tommy Eboli ve Vincent Gigante'yle yakın arkadaş olan Molinas muhtemelen bu "yakın arkadaşlar"la (Goodfellas'ı hatırlayın) ters düşmesi sonucunda infaz edildi. Muhtemelen diyorum çünkü polis cinayeti hiçbir zaman aydınlatamadı. Halbuki Columbia Universitesi'nden mezun olduğu zaman insanlar onun için çok farklı bir kariyer düşünmüştü. NCAA'in en iyi oyuncularından biriydi ve beklendiği üzere 1953 NBA Draft'inde dördüncü sıradan seçilerek Fort Wayne Pistons forması giymeye başlamıştı. Birkaç ay forma giyip 12 sayı 7 küsür ribaund istatistikleri yapınca kendisinden beklentiler artmış ve dünya basketboluna kaliteli bir potaaltı oyuncusu geldiği sanılmıştı.

Bir süre sonra Jack Molinas'ın bahis oynadığı ortaya çıkınca kendisi de bunu itiraf etmek zorunda kaldı. Ancak yalnızca Pistons'ın galibiyetine oynadığını ve bunda yanlış bir durum olmadığı iddia etti. Oysa asıl mercek altındaki maç Celtics'e karşı oyuna girip 1 dakika kala sebepsiz yere Bob Cousy'e iki adet kasti faul yaptığı maçtı. Sürpriz olmayan bir kararla NBA basketbolundan ömür boyu men cezası aldı.

Hikâyeyi şu an ilk kez duyanlar gibi herkes işin burda sona erdiğini düşündü. Ama Molinas için buraya kadar anlatılanlar yalnızca yemek öncesi lavaş-tulum peyniriydi. Asıl yemeği yemek için aldığı cezadan sonra bir süre için isminin unutulmasını bekledi ve esas "başarılı" olduğu yer olan NCAA'e geri döndü. 1957-1961 yılları arasındaki 4 yıllık süreçte 49 oyuncuyu ve 67 maçı içeren bir bahis şikesi senfonisi sunduktan sonra yakalanan ve 15 yıla mahkum edilmesine karşın 5 yıl yatıp çıkan adamımızın California'ya taşınarak pornografiyle ilgili dümenler çevirdiği ve vurularak tamamladığı hayatının geri kalanı bizim alanımıza girmediği için işin bu kısmından bahsetmiyorum.

NCAA'de yaşanan bahis skandalı hakikaten çok büyüktü ve 1951 yılında yine çok büyük çaplı bir skandalın yaralarını yeni yeni sararken Jack Molinas'ın vurgunu neredeyse NCAA basketbolunun sonunu getirecekti. Bu konuda daha detaylı bilgi için Charley Rosen'ın The Wizard of Odds: How Jack Molinas Almost Destroyed the Game of Basketball isimli kitabını edinebilirsiniz.