06 Aralık 2011

Klopp-tomani

via totallycoolpix

05 Aralık 2011

Bundesliga - Epiosode 4 - Title Race

2) Borussia Dortmund

Son şampiyon. Belki de Almanya futbolunu çok başka noktalara getirecek sistemin meyvelerini ilk toplayan takım konumunda. “70 milyon kişiden bir kişi çıkmaz Dortmund’un kadrosunu sayacak” diyenlere inat, “şampiyon” kadroyu şuraya yazalım...


Weidenfeller(c) –Schmelzer – Subotic - Hummels – Piszczek – Nuri – Bender – Götze – Kagawa – Grosskreutz – Barrios.
Yedekler: Lewandowski – Langarek(gk) – Kehl – Dede – Santana - Kuba – Zidan – Antonio Da Silva – Owomoyela
Teknik Direktör: Jurgen Klopp

Kusursuz bir 11. Takımın abisi konumundaki kaptan Weidenfeller ve yaş ortalaması 22 civarı gencecik bir takım. Sezonbaşından beri oynadıkları futbol ile Almanya’da şampiyonluğu hak eden başkakadro veya rakip çıkamazdı. Sezon bittiğinde gördük ki çıkamadı da.

Yaz sezonuna çok önemli bir oyuncu kaybı ile girdiler. Takımı size emanet etseler ve bu takımdan bir kişi hariç herkesi satabilirsin deseler, herkesin elde tutmak isteyeceğiniz ilk oyuncuyu Dortmund bu sezon elden çıkartmak zorunda kaldı. Takımın beyni ve herşeyi konumundaki Nuri Şahin, Real Madrid’in yolunu tuttu, Mesut’un ve Hamit’in arkasından. Yerine ise geçen sezonun bir başka süpriz takımı Nürnberg’in başarısının en önemli pay sahiplerinden İlkay Gundoğan ile doldurmaya karar verdi Jurgen Klopp.

Diğer hamleler ise Almanya’da transfer piyasasının geldiği noktayı özetler cinste. Yeni Nuri adaylarından 92 doğumlu Leitner, 89'lu sol bek Löwe ve yine 89'lu ileriye dönük orta saha Perisic, Dortmund’un bu yaz yaptığı en büyük transfer hamleleriydi. İşin ilginci Dortmund en doğru yerlere nokta atış transferleri yapmış durumda. Takımın ilk 11 dengesini bozmadan, yedek kulübesinin zenginleşmesi gerekiyordu ve gelen oyuncuların tamamı, Dortmund bench’inin kalitesini, geçen sezona nazaran bir sınıf atlatmış durumda.

2002’de gelen ve bütün şehrin “keşke olmasaydık” dediği o lanetli şampiyonluktan sonra iflasın eşiğine gelen Dortmund’u kurtaran hamle, mali açıdan yük getiren isimlerin ayrılması ve orta sıra takımı olmak pahasına geleceği kurmaktı. Yönetim, futbolculara ve teknik direktörlere fahiş paralar vermek yerine, çok daha az bir ücreti, dünya çapında gezinen scout’lara ve kendi araştırma ekiplerine ayırdı. Sadece 350 bin euro'ya Japonya ikinci liginden gelen Kagawa’yı hayran bir şekilde izleyip, “ulan bizim takımlar niye böyle davranmıyor” diye iç geçirmektir kendi ülkemizde bu yönetimsel hamlenin getirileri. Keza Kagawa gibi Lewandowski, Perisic, Leitner, Subotic gibi transferlerin yanına, altyapıdan çıkarn Götze, Grosskreutz gibi oyuncular, çok uzun süreli araştırmaların, incelemelerin, eğitimlerin sonuçları. Şahsi görüşüm önemli olanın 1-2 maç oynayıp, biraz birşey ortaya koyan genç oyuncuları transfer etmekten ziyade, transferlerinden sonra onlara gereken eğitimi ve güveni verebilmektir futbolda. Dortmund akademisinin en büyük başarısı olan ve gelecek dönemde Milli Takımın orta sahasını sırtlamasını istediğimiz Nuri, daha 16 yaşındayken Dortmund’ta forma savaşı veriyordu Bundesliga'da.

Çok fazla birşey yazmaya gerek yok Dortmund için. Sene sonu olmaları gereken yerde olacaklar çünkü son şampiyon en önemli silahını transfer sezonunda kaybettiyse de, omurgasını kaybetmemiş durumda ve arkadan gelen yepyeni isimlerle çok daha büyük yerlere gelmeleri kuvvetle muhtemel. En büyük avantajlarından biri ise diğer takımların yavaş yavaş Dortmund modeline doğru geçmeye başlaması ve bu yolda Dortmund’un o genç kadrosunun deneyim olarak rakiplerinden bir adım daha önde olması gösterilebilir. Ancak şampiyonluk yolunda bu sene bir tane engelleri olacak diye düşünüyorum ve onuda listenin en tepesine yazıyorum...

1)Bayern Münih

2002-03 sezonunda Louis Van Gaal Barcelona’nın kapısından içeri girdiğinde, Rexach yönetiminde bir türlü umduğunu bulamayan ve Rivaldo’nun son dakikada rovaşata ile Valencia’ya yazdığı gol ile Şampiyonlar Ligi biletini kaptığı bir takım bulmuştu. Takımdan ilk iş olarak verim alacağını düşünmediği isimleri göndermiş ve bu kararlarıyla daha ilk dakikadan tepkileri üzerine toplamıştı. Rivaldo, Guardiola, Reina, Arteta, Geovanni, Sergi, Luis Garcia ve Alfonso takımdan ayrılan oyuncular olurken, takıma katılan isimler altyapıdan; Valdes, Iniesta, Oleguer (şu an Ajax’ta oynuyor, Van Gaal’den bir sezon önce A takıma çıkmasına rağmen forma Van Gaal ile) ve Navarro (şu an Sevilla’da oynuyor); dış transfer olarak ise Mendieta, Riquelme, Enke ve Sorin idi. İleriye dönük orta saha görevindeki Xavi, günümüzdeki yerine çekilirken, takımdaki İspanyol oyuncu sayısında ciddi bir artış yaşanmıştı. Özellikle altyapıdan gelen oyuncular sayısında.

Şimdi ilk paragrafı tekrar yazıyorum...

2009-10 sezonunda Louis Van Gaal, Bayern Münih’in kapısından içeri girdiğinde, Jürgen Klinsmann yönetiminde ile bir türlü umduğunu bulamayan (Nisan ayına kadar dayandı Hoeness ve Klinsmann Nisan ayında kovuldu, yerine Heynckes son 6 maçta görev aldı) ve kalan son 5 maçta gelen 4 galibiyet ve 1 beraberlik ile ligi ikinci sırada bitiren bir takım bulmuştu. Takımdan ilk iş olarak verim alacağını düşünmediği isimleri göndermiş ve bu kararıyla daha ilk dakikadan tepkileri üzerine toplamıştı. Lucio - Borowski - Podolski - Hummels - Toni takımdan ayrılan oyuncular olurken, takıma katılan isimler altyapıdan, Contento, Alaba ve Mehmet Ekici; dış transfer olarak ise Gomez, Robben, Olic, Pranjic ve Tymoshchuk isimlerinden oluşmaktaydı. Hiç istemediği transfer Gomez yüzünden Hoeness ile ters düşecek, ileriye dönük orta saha oyuncusu Schweinsteiger’i Xavi pozisyonuna çekip, bir sonraki sezon önüne Kroos ve Müller’i ekleyecekti. Bunun sonucunda ise Bayern Münih’teki Alman oyuncu sayısında ciddi bir artış yaşanacaktı. Özellikle altyapı oyuncuları sayısında.

Van Gaal'in uyumsuz ve başına buyruk karakteri Barcelona gibi Bayern'de de sorun oldu. Hele kulübün patronu Hoeness gibi kült bir insansa bu sorunların ne kadar derin olabileceğinin göstergesi. Hoeness'in Van Gaal’den nefret ettiğini söyleyebiliriz. Bu konuşmalarından da anlaşılabilen birşey. Ancak mevzu bahis Bayern ise o nefret ettiği insanla bile çok rahat bir şekilde çalışabilen biri kendisi. Gomez yüzünden araları açılan ikili (ki neden çok belli, Van Gaal çok para verip transfer yapmayı seven biri değil. Altyapıdan gelen adamları takıma monte edip, geleceğin takımını planlamada ise deha. Gomez ise bonservis bedeli yüzünden Hoeness için büyük bir mesele. 30 milyon euro verilen adamı oynatmazsanız, dünyanın her yerinde tepki çekmeniz normaldir), ilk sene gelen şampiyonluğun havasını çok çabuk unutmuştu. Bunda Dünya Kupası'nın etkileri bir hayli fazla keza Robben ve Ribery’den neredeyse 1 sezon yararlanamadı Bayern. Ancak ne kadar Van Gaal ikinci sezonunda Bayern'e uzun süredir yaşamadığı kayıp bir sezon geçirtip, kovulduysa da, gelecek 5 sezonu onlara kazandıran takımın temelini de atmış oldu.

Sezona Van Gaal’in yerine Heynckes ile başladı Bayern. Aslında bu biraz vefa borcu Hoeness’in. Yıllar önce sezon içinde çok da parlak olmayan bir durumdayken Heynckes’i haksız yere kovmuş ve bu konudaki pişmanlığını birkaç kez konuşmalarında bahsetmiş biri. Van Gaal gibi transferi bloklayan biri de ortada olmayınca ve berbat ötesi geçen sezonu kapamak adına, Hoeness çek defterini açtı ve kapamadı diyebiliriz.

Van Gaal’in bıraktığı takımın en sıkıntılı yeri kaleci ve defans hattıydı. Kaleci konusunda hakkının yendiğini düşünsem de; Oliver Kahn’ın yıllarca koruduğu bir kaleyi Kraft ve Butt arasında değişmeli kullanmak Bayern taraftarının tarzına pek gitmedi. Bu yüzden Almanya’nın 1 numarası Neuer, bütün tepkilere göğüs gerip, hayatımda gördüğüm en saçma anlaşmayı da taraftarlarla imzalayınca, Bayern’in yeni kalecisi oldu. Yine savunmaya çok önemli 2 oyuncu, Rafinha ve Boateng katıldı, Bayern bir anda çok üst düzey bir savunmaya sahip olmuş oldu. Bundesliga 2’nin parlayan yıldızlarından Nielsen ise, Gomez ve Olic’i yedeklemek için takıma katılırken, Olic’in yedek kaldığı için çıkardığı arızalar yüzünden, bir anda kendisini ikinci forvet olarak buldu.

Galaksiler ötesi futbol oynadığı iddia edilen ve taraflı tarafsız herkesin hayranlığını gizleyemediği Barcelona’nın mimarının Rijkaard olduğunu düşünenleri bir tarafa koymanızı tavsiye ederim. İşin esas mimarı, iki sezon Bayern’de görev alarak, altyapının uzun süre sonra bu kadar verimli bir şekilde çalışmasını sağladı. Gelecek 5 sezona damga vurmasını beklediğim en büyük takımdır Bayern Münih. Bundesliga ile sınırlamıyorum bu başarıyı. Hemen hemen bütün arenalarda şampiyonluk hedefiyle yola çıktılar ve bu hedeflerine ulaşmaları için yeterli kadro yapısı ve usta bir teknik direktöre sahipler. Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapacak stadının Allianz Arena olması da bu seneki hamlelerin nedeni hakkında ufak olsa da ipucu verebilir.


Genel hatları ile 18 takımın özeti bu şekilde benim için.Umarım maçları takip edenler için az da olsa bir kaynak olur bu yazı. Uzun ara için tekrar özür diler, sabrınız için teşekkür ederim.

03 Aralık 2011

Bundesliga - Episode 3 - Europe Race


Nerede Kalmıştık...
Öncelikle bu kadar uzun bir aradan sonra yazdığım için özür dilerim ama gerek tembellik gerekse iş yoğunluğundan bir türlü kafayı toparlayamamıştım. Sezonun ortası gelmiş sen hala top 5’i yazıyorsun tabeleya bakarak diye düşünebilirsin. İnanın bu forum üyeleri her hafta lafları birbir geçirdi bitir artık şu yazını diye. Sonunda kafayı topaladım ve sene başı ne düşünüyorsam şu an içinde geçerli olan ilk 5 analizimi topladım.

Avrupa Kupaları Mücadelesi

5) Wolfsburg

Bu yaz Wolfsburg takımının transfer hareketinin özeti şu şekildedir:

Belarussian midfielder Aleksandr Hleb on loan from Barcelona;
Brazilian defender Chris on a free transfer from Eintracht Frankfurt;
Swedish forward Rasmus Jonsson from Helsingborg for a fee of €3.4m;
Croatian defender Hrvoje Cale on a free transfer from Trabzonspor 
Greek defender Sotirios Kyrgiakos on a free transfer from Liverpool;
Midfielder Thomas Hitzlsperger on a free transfer from West Ham;
Midfielder Christian Trasch from Stuttgart for a fee of €10m;
Defender Marco Russ from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Bosnia-Herzegovnian midfielder Hasan Salihamidzic on a free transfer from Juventus;
Polish midfielder Mateusz Klich from Cracovia for a fee of €1.5m;
Midfielder Patrick Ochs from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Croatian forward Srdjan Lakic on a free transfer from Kaiserslautern

Totalde alınan oyuncu sayısı 12. 2 sezon önceki şampiyon takımın bir yaz sezonunda 12 transfer yapması pek normal bir durum olarak algılanmamalı. Keza bu takım transfer hareketina geçen sezon  başlamış ve o furyada 17 oyuncu ile anlaşmışlardı. Bir takımın bu kadar transfer çılgınlığı içinde olmasının hiç bir mantıklı açıklaması bulunmaz. Ancak kulübün arkasında Wolkswagen ve takımın başında Magath var ise, yukarıdaki tablonun daha da güzellerini bile görmek mümkün. Kredisi bol Wolfsburg’ta Magath’ın. Düşünsenize, Almanya’da “Magath transfer yapabilir, sadece canı istediği için” gibi cümlelerle eleştirilimekte kendisi. Yaklaşan devre arasında geniş bir operasyona imza atacağı dedikoduları da hafiften çıkmış durumda. Bekliyoruz heyecanla gelişmeleri.

Bütün bu espri ve transfer harcamalarına rağmen, yine bu sezon en büyük kozları Magath. Kurt hoca şampiyon yaptığı takıma geri döndü ve derhal yapılanma operasyonuna başladı. Öncelikle kendisini hem teknik direktör hemde sportif direktör konumuna getirerek; bir çok büyük kulüple anlaşamadığı tek noktada Wolfsburg’u kendini kabul ettirdi. Sonrası ise tabii ki yaptığı transfer hamleleri.

Magath takımda sistem olarak en iyi uyguladığı düzene ,yani daha önce Wolfsburg ile şampiyonluk yaşadığı 4-4-2 baklava’ya geçti. Bütün transfer hamleleri de  buna göre yapıldı bu yaz sezonunda. Türkiye’de de uygulamasını çok fazla gördüğümüz fakat günümüz futbolunda yavaş yavaş kaybolmaya başlamış bu sistemin işlemesindeki en önemli nokta, tüm ülkenin ezbere bildiği ve bir türlü bulunamayan 10 numara pozisyonu. Halbuki bu pozisyon için biçilmiş kaftan olan Diego dururken, güvenmedi Magath ona. Aslında hak vermek lazım keza Diego’da yeteneğinin yanında bonus olarak gelen disiplinsizliği ile bir çok teknik direktörün 10 yaş atmasına neden olmuş biri.  Kısaca güvenmedi Magath, belki de güvenemedi. Bu yüzden o pozisyon için hiç kimsenin aklında olmayan fakat kendisinin yıllarca birlikte çalıştığı biri için rotasını ispanya’ya kırdı. Stuttgart’ta Magath ile birlikte adını dünyaya duyuran, sonrası ise üst düzey kulüplerde yedek kulübesi ısıtmakla görevli Hleb’in imdadına yine Magath koştu. Forvet hattına geçen sezon Kaiserslautern’in herşeyi konumundaki Lakic’i geldi. Aslında bu transfer Magath’tan ziyade Steve McLaren’ın başarısıdır ancak ironiktir kendisi bu çok istediği oyuncu ile oynama şansını bulamadı. Orta sahadaki tecrübeli oyuncu açığını kapamak için ise  yine eski bir Stuttgart’lı Hitzlspberger’e evine döndürdü felix magath. Zaten ada’da ne iş yaptığı konusunda çeşitli araştırmalar yapılıyordu kendisi hakkında. En büyük sürprizlerden biri ise Trabzon’dan gönderilen Cale’yi almasıdır Wolfsburg’un ki, transferden sonra türk basınında çıkan Magath’ın Cale’ye olan aşkı yıllardır biliniyordu haberlerini huşu içinde izledim. (sezon başladığı için konuşalım 1 kere bile formayı vermedi daha)

Bu sezon hedefleri öncelikle takım olmak fakat daha da önemlisi Magath’ın tekrar kendini kanıtlama zamanı geldi Almanya’ya. Olaylı Schalke macerası ve ayrıldıktan sonra ortaya atılan transferlerden para alıyor dedikoduları özel hayatını bir hayli etkilemekte. Yine Schalke’den ayrıldıktan sonra Schalke’li oyuncuların basına verdiği “Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, tek yaptığımız şey güç ve kondisyon idmanları” serzenişleri de bir  taraftan yakasını bırakmamakta. Wolfsburg takımı, çok derin bir kadroya sahip ve bu kadroyu en iyi idare edecek  isim ise tabii ki Magath’ın kendisi. Wolfsburg’un şampiyonluk adaylığını çok zayıf bulmakla birlikte, tepeyi zorlamasına inancım tam. Şampiyonluk’un haybeye gelmediğini tekrar kanıtlamları gerekmekte bu sezon. 

4) Leverkusen


Bence dünya üzerinde gözden en çok kaçırılan ancak sistemiyle örnek alınması gereken birkaç takımdan biridir Leverkusen. Bu gözden kaçırmada zannedersem bugune kadar hiç şampiyon olmamaları çok etkili. Şerefli ikinciliklerin kitabını yazmışlardır tarihleri boyunc. Kaybettikleri sayısız final ve şampiyonluk ile; eski toprak futbol takipçilerinin prensi Hector Raul Cuper’den bile daha loser’dır bu takım. 2000 yılında bir adet beraberliğin şampiyonluğa yettiği bir tabloda, Unterhaching’e Ballack’ın kendi kalesine yazdığı golle yenilip hediye etmişlerdir şampiyonluğu. 2002’de (belki de en acısı) 5 puan farkla girdikleri son 3 haftaya yenilgilerle damga vurup, 3’te 3 yapan Dortmund’a verdiler Bundesliga şampiyonluğunu. Yine o sezon şampiyonlar liginde Real Madrid, Almanya Kupasında ise Schalke 04’e kaybederek, kolay kolay başarılamayacak bir rekoru kırmışlardır. O dönemden sonra ise bir şekilde hep ilk 4 içinde yer alıp, kayde değer bir adet başarı alamamışlardır. Nasıl yazılır bilmiyorum ama kulübün müzesinde son kupa 1992-1993 senesinde aldıkları DFB Pokal. 87-88 Uefa kupası ile birlikte müze duran 2 kupadan biri.

Bunca yaşanan olaya rağmen oturmuş sistemleri ile aslında hep o yarışın içinde olan bir takım. 90’lı yılların sonunda temelleri atılan ve ince elenip sık donularak yapılan transferlerle süslenen, üst sıra takımı olarak yer almışlardır Bundesliga’da. Son 4 sezon ilk 4 dışına çıkmadılar ki istikrar günümüz futbolunun olmaz ise olmazı. Bu başarılar gelirken son 4 sezonda 3 farklı teknik direktör ile çalıştılar; Skibbe, Labbadia ve Jupp Heynckes. 3 farklı isme rağmen takımın sistemi ve oyuncularında zorunlu haller dışında çok büyük değişiklikler olmaması ve bununda lig skorlarına direkt olarak yansıması da takımın farkını göstermekte.

Bu sezona Robin Dutt ile giriş yaptılar. Dutt geleceğin en parlak isimlerinden biri olarak gösteriliyor Almanya’da. Geçen sezon Freiburg ile yakaladığı mükemmel başarı onu ve Freiburg’un en kilit oyuncusu Ömer Toprak’ı buraya sürükledi. Mainz’da çıkışını tamamlayıp, milli takım seviyesine gelen Schurrle ve Stuttgart’tan Adler’in sakatlığı yüzünden kiralanan Bernd Leno diğer dikkat çeken isimler. (Yazıyı geç verdiğim için burada bir ek yapmak isterim. Leno’yu transfer olmadan önce bilmezken, sene başından beri gösterdiği performans ile buraya yazılmayı hak etmiştir) Bu transferlerin yanında, takımdan ciddi oranda oyuncu ayrılığı oldu ama bu isimlerin çoğu düzenli olarak oynayan isimler olmadığından takımın şablonuna direkt bir etki yapmadı. Sadece transferin son günlerinde Juventus’a sattıkları Vidal, büyük bir kayıp olarak notlar arasında bulunmalı.


Yıllardır alışılagelmiş bir şekilde 4-2-3-1 sistemi ile mücadele etmekte Leverkusen. Derdiyok, Kiessling, Schürrle forvet hattına, Sydney Sam, Ballack ve Renato Augusto gibi isimlerle orta sahdan destek verilen güzel bir kadroya sahipler. En büyük sıkıntıları savunma ve kaleci bölgesindeydi, keza Adler’in çok uzun süredir sakat olması savunma-kaleci uyumunu bir hayli etkilemekte. Ömer Toprak gibi genç ve ayağı yere sağlam basan bir savunma oyuncusununda kadroya katılması ile savunmada da çok geniş bir yelpazeye sahip oldular.

Son 4 sezonda çalıştıkları bütün teknik direktörlerden farklı yapıya sahip Dutt ile çalışıyorlar. Dutt’un farklı olmasının sebebi savunmaya verdiği önemdir keza bugune kadar hep düşük seviyedeki takımları bir yerlere getirmeye çalışan biriydi Dutt. Ilk defa hayatında bu kadar üst düzey bir takım çalıştırıyor. Peygamber sabrı konusunda kitap yazmış takım olmaları Dutt’un işini bir hayli kolaylaştırmakta keza öncelikle kendi sistemini takıma yansıtması ve kanıksatması gerekmekte. Tepeye zorlamaları banko ancak şampiyonluğun biraz zor olduğunu düşündüğüm takımdır Leverkusen.

3) Schalke 04


Şu anda voltran gibiler. Modul modul her parça birleşti ve artık yeniden üst sıraları zorlamanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Sezon sonu şampiyonluk yarışının içinde olmasına yüksek ihtimal tanıdığım takımlardan biri Schalke. Duygusal bir tarafımda var Schalke’ye karşı ama orası apayrı bir mevzu.

Geçen sezonki kadar inişli çıkışlı sezonları daha önce oldu mu bilmiyorum, arşivleri taramak lazım. Ancak herşeyden önce bu takımın ne kadar dengesiz olduğunu anlamak için geçen sezondan bir sezon öncesine, yani imparator Magath’ın ilk sezonuna bakmak gerek.

Alp D’Huez tırmanışında atağa kalkıp, herkesi peşine takan bisikletçiler gibi atağa kalktı Magath’ın takımı 2010 yılının Şubat ayında. Peşpeşe gelen galibiyetlerle bir anda kendilerini lig yarışının içinde buldular ancak Van Gaal’in Bayern’i dolu dizgindi. Sene sonunda Magath, Schalke’yi 2007’den sonra birkez daha ilk 2’ye sokuyordu. Bu başarının verdiği gazla, transfede nasıl cömert olunur dersini bütün Almanya’ya öğretti Magath. Raul, Huntelaar ve Jurado başta olmak üzere 10’nun üzerinde oyuncu ile anlaştı Schalke. Kadronun neredeyse baştan aşağı değiştiğini söylesek hata yapmamış oluruz.

Ancak football manager oynayaların da defalarca yüzleştiği gerçeklik olan adaptasyon vurdu Schalke’yi geçen sezon. Bir önceki sezonun flaş takımı resmen dibe vurdu geçen sezon. Tek tutundukları dal ise süpriz sonuçlarla ilerledikleri şampiyon ligi oldu. Mart ayına girildiğinde, Schalke Magath’ın apar topar kovulma depremi ve kulüp başkanı yaptıkları söz duelloleri ile sarsıldı. Kalan maçlar için caretaker* teknik direktör getirmek yerine, geleceği düşünen bir isim üzerinde yoğunlaşıldı. O sıralarda kulüp başkanı ile ters düşüp, kendi öz evladı takımınından istifasını verip ayrılan Rangnick boştaydı ve Schalke’den gelen teklifi, yarım kalan işlerini tamamlamak adı altında kabul etti. Keza ilk Schalke macerası değildi Rangnick’in. 2004-2005 sezonunda Schalke’de görev almış ve yardımcılarından Mirko Slomka; kısa süren Rangnick döneminin bitmesinden sonra, bıraktığı takıma çok üst düzey futbol oynatarak zirveyi zorlayan takım yaratmıştı. Bu teknik direktör hamlesi takım içindeki havayı bir anda değişitirdi. Futbolculardan basına Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, yavaş yavaş futbolu tekrar öğreniyoruz gibi açıklamalar süslemişti Kicker’in, bild’in manşetini. Magath’ın kondisyon olarak zirveye çıkarttığı takımların üzerine, üst düzey taktik bilgisi olan bir teknik direktör gelince, takımın bir anda bütün kimliği değişiyor ister istemez. Rangnick ile şampiyonlar liginde yarı finali gören Schalke, sene sonunda DFB Pokal’ı müzesine götürerek, ligde gelen çöküşü az da olsa unutturdu taraftarına.

Yeni sezona ise çok fazla as transferle girmediler beklenildiği gibi. Takımdan ayrılan oyuncuların %90’nının Magath’ın getirip oynatmadığı oyuncular olması; takımın ritmi ve kadro yapısında çok büyük bir değişiklik yaratmadı. Ancak takımın kaptanı ve atardamarı konumundaki Neuer’in ayrılışı, kolay kolay doldurulmayacak bir boşluk bıraktı takımda. Yerine Frankfurt’tan gelen Fahrmann’ın hayal kırıklığı performansı ve sezonun hemen başındaki uzun sürecek olan sakatlığı yepyeni arayışlara yöneltti Schalke’yi ve o sırada imdada sürpriz bir isim yetişti. Müthiş geçen Bundesliga kariyerini, Valencia hamlesiyle yerin dibine sokan ve boşta gezinen Hildebrand, futbolu ve eski günleri hatırlamak adına Schalke 04’e kendisini kontratladı.

Mainz’daki kiralık döneminde, Tuchel ile birlikte ismini duyuran Holtby kulübe geri döndü.  Yine aynı takımdan sezonun flaş solbeki Fuchs kendisini Gelsenkirchen’de buluverdi bir anda. En ilginç hamle ise Helsinki’den gelen Pukki oldu. Ebbe Sand’ın ruhunun gezdiği bu takıma, iskandinav forvet uzun süredir hasretle bekleniyordu.

Sezonun hemen başında süpriz bir istifa ile sarsıldı Schalke. Teknik direktör Rangnick, yorgunluğunu öne sürerek; artık teknik direktörlük baskısını kaldıramadığını ve uzun süreli dinlenme için kulübe istifasını sundu. Bu konu önemli, keza Almanya’da Enke’nin trajik ölümünden sonra, futbol ile içli dışlı insanların hayatları çok ciddi anlamda takip ediliyor ve hayati bir konu halini almış durumda. Futbolcuların ve teknik direktörlerin üzerindeki baskı takdir edersiniz ki boyutu bir hayli fazla. Taraftarların en sığ bakış açısı olan: “bu kadar para alıyorlar, eşşek gibi oynacak” mantığından Almanya uzaklaşmış durumda. Kaybedilen hayatı yerine koyamıyorsun ve Enke’nin yaşadıklarının bir benzerini başka bir futbol insanın yaşamaması için gereken mücadele veriliyor.

Rangnick’in yerine ise yine bir Schalke efsanesi Huub Stevens takımın başına getirildi. Sezon başladığı için Rangnick’in bıraktığı takımı yönetmekte ve devra arasında ufak hamleleri kendisinden beklemekteyim. Magath’ın Nazi idmanları ile Amazon ormanlarına dönen ciğerlerine; Rangnick’in taktisyenliği ve inceliklerini katan Schalke’ye; Huub Hoca gibi savunma devi gelince yazının başında belirttiğim Voltran kurulmuş oldu Schalke’de. Uzun süre sonra çok umutluyum Schalke’den. Geçen sezon yatırdıkları kuponları ve kırgınlıkları mezara gömdüm.