Bu ikisinin futbola kattıkları, son iki senede pek çok antrenöre kitap yaktıran, transfer rekorlarını alt-üst ettiren o müthiş yetenekleriyle sınırlı değil, aslında. Ronaldo Man Utd formasını giymeden önce tanıyan yoktu, o transferden kısa bir süre sonra U21 maçında bizim çocuklara karşı izlemiştim, çelimsizdi, bireyseldi, etkisizdi tüm yeteneğine rağmen. Yine de dünyanın en iyi futbolcularından biri olabileceğini anlatan bir yumuşaklık vardı bazı hareketlerinde, hedefe doğru giden hareketi yapmayı öğreten Sir Alex kadar, bıkmak usanmak bilmeden çalışan Ronaldo’nun da payını es geçmemek lazım bu gelişimde. Elde ettiği onca başarıya, attığı onlarca unutulmaz gole, futboluna eklediği saymakla azalmayacak boyutlara rağmen, 2008 finalindeki aciz Man Utd görüntüsü onu yeni bir hamleye itti.
Şöhrete, ilgiye, paraya, kadınlara –kısacası ilkel benlik altına gizlenmiş tüm kibir ve hırs yansımalarına duyduğu açlık kimseyle kıyaslanmayacak boyuttaydı, bunlara ulaşmak için antremanda yaptıkları yetmiyordu; çünkü onu hep United çıtasının altında tutmaya çalışan Sir’ün şevkatli kollarında teslim olmuştu en büyük rakibi ve çıtasına, Messi’ye. Bir önceki sezon da Real Madrid’e gitmek istemişti ama artık gitmek ‘zorundaydı’, çünkü Messi ile göğüs göğüs çarpışabileceği tek yer orasıydı, sadece Messi’yi değil, onun üzerindeki formanın ve etrafındaki manganın yıkılmaz görünen hakimiyetini de delmek ve böyle anılmak istiyordu: Barça’ya karşı Real’in onurunu kurtaran adam.
Barcelona – Real Madrid, mes que un derby… Mes que un teatro hatta, kimileri için daha da fazlası. Şu anda Messi ve Ronaldo için çok daha fazlasını ifade ettiği kesin. Bu göndermelerden daha çok izlemek umuduyla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder