02 Aralık 2008

Kaptan dediğin...


Futbolu neden bu kadar çok sevdiğimin, en açık sebebi Francesco Totti. Yıllar yılı fanatik bir Roma taraftarı olmamı sağladı, sadece şahsına münasır futbol stiliyle değil, liderliğiyle, adanmışlığıyla, kulübüne olan bağlılığıyla, karizmasıyla. Bilmiyorum, bu eskiye dayanan takibim ve takdirim, gelişmeleri farklı görmemi mi sağlıyor; ancak Totti'nin son haftalarda sergilediği performans, ilk haftalardaki seri mağlubiyetler ile sudan çıkmış balığa dönen ve taraflı tarafsız herkesi şaşırtan başlangıcın gündüz ve gece gibi değişerek bugünkü hâle gelmesinin bir numaralı sorumlusu olduğunu gösteriyor.

Nasıl başlamıştı Roma sezona? Napoli beraberliği normal bir sonuç olarak gözükse de, Mancini'nin gidişiyle iyice yıldız gücünü kaybeden kadro, Totti'nin de yokluğunda Baptista ile takviye edilmiş, peşinde koşulan Mutu kulübünde kalacağını açıklayınca tabiri caizse "koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi denilmişti". Tabii ki Vucinic-Taddei-Baptista hücum hattı yükü kaldıramadı, hücumda top tutamayan takım bir türlü oyun ritmini de oluşturamadı ve seri puan kayıpları birbirini takip etti.

Hayal kırıklığı yaşatan Serie A maçlarından sonra grubun keki olarak gözüken Cluj'a da puan kaptırılınca, yıllardır kaşıkla eklenip kepçeyle eksiltilen Roma kadrosunun yetersizliği söz konusu oldu. Doğrudur, Totti'nin dönüşüne rağmen bu faktör sabit; ancak Totti etrafındakilerin verimini ve özgüvenini de artıran bir kaptan olduğu için, şu anda eski akıcı futbolu sahada görebiliyoruz. Araya Genoa mağlubiyetinin -deplasman basiretsizliği kadar Genaoa'nın sezona çok hazır girmesiyle de alakalı bir kayıp- girdiği dört maçlık bir periyodda iki Serie A ve CL grubunda Bordeaux'dan gelen galibiyetler,takıma bir nebze nefes aldırdı.

İşler toparlanır gibi gözükürken, ligin en zayıf takımları arasına kafadan yazılacak Siena'ya çok verimsiz, tatsız bir futbol oynandı ve işleri rayından çıkaran bir mağlubiyet eklendi galibiyet zincirinin sonuna. Bu noktada, sezonun başında sakat olan ve henüz formunu bulamamış Totti'ye ihtiyaç olduğu çok açıktı, çünkü Inter karşısında alınacak bir mağlubiyet Roma'yı buhranlara sürükleyecekti. Ama Inter ve Mourinho tabiri caizse acımadı ve moralsiz, eksik yakaladığı rakibini dörtleyerek ateşe odunu attı.

Totti'nin hazır olmadığı çok belliydi, zaten ligdeki mağlubiyet serisi de dört maça uzayacaktı; ancak CL'deki Chelsea deplasmanında ilk defa adam akıllı izlediğim Roma maçında, Totti tabiri caizse topu ilerde müthiş tuttu ve dağıttı, eski günlerinden bir kuple sundu ve Roma da onun rakip sahadaki varlığıyla ne kadar farklı oynadığını hatırladı. Bu olumlu ışıklar, Serie A'daki üst üste üç deplasmandan ve üstüste beşinci maçtan sadece bir puanla çıkmayı engelleyemedi; ancak Chelsea karşısında düzelmenin ilk ışıkları görüldü. Totti'nin toparlanmasıyla birlikte, bu maçı takiben, iyi sonuçlar gelmeye başladı.

Devamındaki maçlarda, Roma sadece Bologna ile berabere kaldı, CL'de toparladı, ligde de makul bir noktaya geldi. Totti, Lecce ve Cluj maçlarında birer frikik golüyle taraftara selam etti, ardından da Fiorentina maçında Frey'i avlayan tek oyuncu oldu. Bir nevi, gemisini batmaktan kurtardı.

Hiç yorum yok: