Nerede Kalmıştık...
Öncelikle bu kadar uzun bir aradan sonra yazdığım için özür
dilerim ama gerek tembellik gerekse iş yoğunluğundan bir türlü kafayı
toparlayamamıştım. Sezonun ortası gelmiş sen hala top 5’i yazıyorsun tabeleya
bakarak diye düşünebilirsin. İnanın bu forum üyeleri her hafta lafları birbir geçirdi
bitir artık şu yazını diye. Sonunda kafayı topaladım ve sene başı ne
düşünüyorsam şu an içinde geçerli olan ilk 5 analizimi topladım.
Avrupa Kupaları Mücadelesi
5) Wolfsburg
Bu yaz Wolfsburg takımının transfer hareketinin özeti şu
şekildedir:
Belarussian midfielder Aleksandr Hleb on loan from Barcelona;
Brazilian defender Chris on a free transfer from Eintracht
Frankfurt;
Swedish forward Rasmus Jonsson from Helsingborg for a
fee of €3.4m;
Croatian defender Hrvoje Cale on a free transfer from
Trabzonspor
Greek defender Sotirios Kyrgiakos on a free transfer
from Liverpool;
Midfielder Thomas Hitzlsperger on a free transfer from West Ham;
Midfielder Christian Trasch from Stuttgart for a fee of €10m;
Defender Marco Russ from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Bosnia-Herzegovnian midfielder
Hasan Salihamidzic on a free
transfer from Juventus;
Polish midfielder Mateusz Klich from Cracovia for a fee
of €1.5m;
Midfielder Patrick Ochs from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Croatian forward Srdjan Lakic on a free transfer from
Kaiserslautern
Totalde
alınan oyuncu sayısı 12. 2 sezon önceki şampiyon takımın bir yaz sezonunda 12
transfer yapması pek normal bir durum olarak algılanmamalı. Keza bu takım
transfer hareketina geçen sezon başlamış
ve o furyada 17 oyuncu ile anlaşmışlardı. Bir takımın bu kadar transfer çılgınlığı
içinde olmasının hiç bir mantıklı açıklaması bulunmaz. Ancak kulübün arkasında
Wolkswagen ve takımın başında Magath var ise, yukarıdaki tablonun daha da
güzellerini bile görmek mümkün. Kredisi bol Wolfsburg’ta Magath’ın.
Düşünsenize, Almanya’da “Magath transfer yapabilir, sadece canı istediği için”
gibi cümlelerle eleştirilimekte kendisi. Yaklaşan devre arasında geniş bir
operasyona imza atacağı dedikoduları da hafiften çıkmış durumda. Bekliyoruz heyecanla
gelişmeleri.
Bütün
bu espri ve transfer harcamalarına rağmen, yine bu sezon en büyük kozları Magath.
Kurt hoca şampiyon yaptığı takıma geri döndü ve derhal yapılanma operasyonuna
başladı. Öncelikle kendisini hem teknik direktör hemde sportif direktör
konumuna getirerek; bir çok büyük kulüple anlaşamadığı tek noktada Wolfsburg’u
kendini kabul ettirdi. Sonrası ise tabii ki yaptığı transfer hamleleri.
Magath takımda
sistem olarak en iyi uyguladığı düzene ,yani daha önce Wolfsburg ile şampiyonluk
yaşadığı 4-4-2 baklava’ya geçti. Bütün transfer hamleleri de buna göre yapıldı bu yaz sezonunda. Türkiye’de
de uygulamasını çok fazla gördüğümüz fakat günümüz futbolunda yavaş yavaş
kaybolmaya başlamış bu sistemin işlemesindeki en önemli nokta, tüm ülkenin
ezbere bildiği ve bir türlü bulunamayan 10 numara pozisyonu. Halbuki bu
pozisyon için biçilmiş kaftan olan Diego dururken, güvenmedi Magath ona.
Aslında hak vermek lazım keza Diego’da yeteneğinin yanında bonus olarak gelen
disiplinsizliği ile bir çok teknik direktörün 10 yaş atmasına neden olmuş
biri. Kısaca güvenmedi Magath, belki de
güvenemedi. Bu yüzden o pozisyon için hiç kimsenin aklında olmayan fakat
kendisinin yıllarca birlikte çalıştığı biri için rotasını ispanya’ya kırdı.
Stuttgart’ta Magath ile birlikte adını dünyaya duyuran, sonrası ise üst düzey
kulüplerde yedek kulübesi ısıtmakla görevli Hleb’in imdadına yine Magath koştu.
Forvet hattına geçen sezon Kaiserslautern’in herşeyi konumundaki Lakic’i geldi.
Aslında bu transfer Magath’tan ziyade Steve McLaren’ın başarısıdır ancak ironiktir
kendisi bu çok istediği oyuncu ile oynama şansını bulamadı. Orta sahadaki
tecrübeli oyuncu açığını kapamak için ise
yine eski bir Stuttgart’lı Hitzlspberger’e evine döndürdü felix magath. Zaten
ada’da ne iş yaptığı konusunda çeşitli araştırmalar yapılıyordu kendisi
hakkında. En büyük sürprizlerden biri ise Trabzon’dan gönderilen Cale’yi
almasıdır Wolfsburg’un ki, transferden sonra türk basınında çıkan Magath’ın
Cale’ye olan aşkı yıllardır biliniyordu haberlerini huşu içinde izledim. (sezon
başladığı için konuşalım 1 kere bile formayı vermedi daha)
Bu
sezon hedefleri öncelikle takım olmak fakat daha da önemlisi Magath’ın tekrar
kendini kanıtlama zamanı geldi Almanya’ya. Olaylı Schalke macerası ve
ayrıldıktan sonra ortaya atılan transferlerden para alıyor dedikoduları özel
hayatını bir hayli etkilemekte. Yine Schalke’den ayrıldıktan sonra Schalke’li
oyuncuların basına verdiği “Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, tek yaptığımız
şey güç ve kondisyon idmanları” serzenişleri de bir taraftan yakasını bırakmamakta. Wolfsburg takımı,
çok derin bir kadroya sahip ve bu kadroyu en iyi idare edecek isim ise tabii ki Magath’ın kendisi.
Wolfsburg’un şampiyonluk adaylığını çok zayıf bulmakla birlikte, tepeyi
zorlamasına inancım tam. Şampiyonluk’un haybeye gelmediğini tekrar kanıtlamları
gerekmekte bu sezon.
4) Leverkusen
Bence dünya üzerinde gözden en çok kaçırılan ancak sistemiyle örnek alınması gereken birkaç takımdan biridir Leverkusen. Bu gözden kaçırmada zannedersem bugune kadar hiç şampiyon olmamaları çok etkili. Şerefli ikinciliklerin kitabını yazmışlardır tarihleri boyunc. Kaybettikleri sayısız final ve şampiyonluk ile; eski toprak futbol takipçilerinin prensi Hector Raul Cuper’den bile daha loser’dır bu takım. 2000 yılında bir adet beraberliğin şampiyonluğa yettiği bir tabloda, Unterhaching’e Ballack’ın kendi kalesine yazdığı golle yenilip hediye etmişlerdir şampiyonluğu. 2002’de (belki de en acısı) 5 puan farkla girdikleri son 3 haftaya yenilgilerle damga vurup, 3’te 3 yapan Dortmund’a verdiler Bundesliga şampiyonluğunu. Yine o sezon şampiyonlar liginde Real Madrid, Almanya Kupasında ise Schalke 04’e kaybederek, kolay kolay başarılamayacak bir rekoru kırmışlardır. O dönemden sonra ise bir şekilde hep ilk 4 içinde yer alıp, kayde değer bir adet başarı alamamışlardır. Nasıl yazılır bilmiyorum ama kulübün müzesinde son kupa 1992-1993 senesinde aldıkları DFB Pokal. 87-88 Uefa kupası ile birlikte müze duran 2 kupadan biri.
Bunca yaşanan olaya rağmen oturmuş sistemleri ile aslında
hep o yarışın içinde olan bir takım. 90’lı yılların sonunda temelleri atılan ve
ince elenip sık donularak yapılan transferlerle süslenen, üst sıra takımı
olarak yer almışlardır Bundesliga’da. Son 4 sezon ilk 4 dışına çıkmadılar ki
istikrar günümüz futbolunun olmaz ise olmazı. Bu başarılar gelirken son 4
sezonda 3 farklı teknik direktör ile çalıştılar; Skibbe, Labbadia ve Jupp
Heynckes. 3 farklı isme rağmen takımın sistemi ve oyuncularında zorunlu haller
dışında çok büyük değişiklikler olmaması ve bununda lig skorlarına direkt
olarak yansıması da takımın farkını göstermekte.
Bu sezona Robin Dutt ile giriş yaptılar. Dutt geleceğin en
parlak isimlerinden biri olarak gösteriliyor Almanya’da. Geçen sezon Freiburg
ile yakaladığı mükemmel başarı onu ve Freiburg’un en kilit oyuncusu Ömer
Toprak’ı buraya sürükledi. Mainz’da çıkışını tamamlayıp, milli takım seviyesine
gelen Schurrle ve Stuttgart’tan Adler’in sakatlığı yüzünden kiralanan Bernd
Leno diğer dikkat çeken isimler. (Yazıyı geç verdiğim için burada bir ek yapmak
isterim. Leno’yu transfer olmadan önce bilmezken, sene başından beri gösterdiği
performans ile buraya yazılmayı hak etmiştir) Bu transferlerin yanında,
takımdan ciddi oranda oyuncu ayrılığı oldu ama bu isimlerin çoğu düzenli olarak
oynayan isimler olmadığından takımın şablonuna direkt bir etki yapmadı. Sadece
transferin son günlerinde Juventus’a sattıkları Vidal, büyük bir kayıp olarak
notlar arasında bulunmalı.
Yıllardır alışılagelmiş bir şekilde 4-2-3-1 sistemi ile
mücadele etmekte Leverkusen. Derdiyok, Kiessling, Schürrle forvet hattına,
Sydney Sam, Ballack ve Renato Augusto gibi isimlerle orta sahdan destek verilen
güzel bir kadroya sahipler. En büyük sıkıntıları savunma ve kaleci
bölgesindeydi, keza Adler’in çok uzun süredir sakat olması savunma-kaleci
uyumunu bir hayli etkilemekte. Ömer Toprak gibi genç ve ayağı yere sağlam basan
bir savunma oyuncusununda kadroya katılması ile savunmada da çok geniş bir
yelpazeye sahip oldular.
Son 4 sezonda çalıştıkları bütün teknik direktörlerden
farklı yapıya sahip Dutt ile çalışıyorlar. Dutt’un farklı olmasının sebebi
savunmaya verdiği önemdir keza bugune kadar hep düşük seviyedeki takımları bir
yerlere getirmeye çalışan biriydi Dutt. Ilk defa hayatında bu kadar üst düzey
bir takım çalıştırıyor. Peygamber sabrı konusunda kitap yazmış takım olmaları
Dutt’un işini bir hayli kolaylaştırmakta keza öncelikle kendi sistemini takıma
yansıtması ve kanıksatması gerekmekte. Tepeye zorlamaları banko ancak
şampiyonluğun biraz zor olduğunu düşündüğüm takımdır Leverkusen.
3) Schalke 04
Şu anda voltran gibiler. Modul modul her parça birleşti ve
artık yeniden üst sıraları zorlamanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Sezon
sonu şampiyonluk yarışının içinde olmasına yüksek ihtimal tanıdığım
takımlardan biri Schalke. Duygusal bir tarafımda var Schalke’ye karşı ama orası apayrı bir
mevzu.
Geçen sezonki kadar inişli çıkışlı sezonları daha önce oldu mu
bilmiyorum, arşivleri taramak lazım. Ancak herşeyden önce bu takımın ne kadar
dengesiz olduğunu anlamak için geçen sezondan bir sezon öncesine, yani imparator Magath’ın ilk
sezonuna bakmak gerek.
Alp D’Huez tırmanışında atağa kalkıp, herkesi peşine takan
bisikletçiler gibi atağa kalktı Magath’ın takımı 2010 yılının Şubat
ayında. Peşpeşe gelen galibiyetlerle bir anda kendilerini lig yarışının içinde
buldular ancak Van Gaal’in Bayern’i dolu dizgindi. Sene sonunda Magath,
Schalke’yi 2007’den sonra birkez daha ilk 2’ye sokuyordu. Bu başarının verdiği
gazla, transfede nasıl cömert olunur dersini bütün Almanya’ya öğretti Magath.
Raul, Huntelaar ve Jurado başta olmak üzere 10’nun üzerinde oyuncu ile anlaştı
Schalke. Kadronun neredeyse baştan aşağı değiştiğini söylesek hata yapmamış
oluruz.
Ancak football manager oynayaların da defalarca yüzleştiği
gerçeklik olan adaptasyon vurdu Schalke’yi geçen sezon. Bir önceki sezonun flaş
takımı resmen dibe vurdu geçen sezon. Tek tutundukları dal ise süpriz
sonuçlarla ilerledikleri şampiyon ligi oldu. Mart ayına girildiğinde, Schalke
Magath’ın apar topar kovulma depremi ve kulüp başkanı yaptıkları söz duelloleri
ile sarsıldı. Kalan maçlar için caretaker* teknik direktör getirmek yerine,
geleceği düşünen bir isim üzerinde yoğunlaşıldı. O sıralarda kulüp başkanı ile
ters düşüp, kendi öz evladı takımınından istifasını verip ayrılan Rangnick
boştaydı ve Schalke’den gelen teklifi, yarım kalan işlerini tamamlamak adı
altında kabul etti. Keza ilk Schalke macerası değildi Rangnick’in. 2004-2005
sezonunda Schalke’de görev almış ve yardımcılarından Mirko Slomka; kısa süren
Rangnick döneminin bitmesinden sonra, bıraktığı
takıma çok üst düzey futbol oynatarak zirveyi zorlayan takım yaratmıştı. Bu
teknik direktör hamlesi takım içindeki havayı bir anda değişitirdi.
Futbolculardan basına Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, yavaş yavaş futbolu
tekrar öğreniyoruz gibi açıklamalar süslemişti Kicker’in, bild’in manşetini. Magath’ın
kondisyon olarak zirveye çıkarttığı takımların üzerine, üst düzey taktik
bilgisi olan bir teknik direktör gelince, takımın bir anda bütün kimliği değişiyor
ister istemez. Rangnick ile şampiyonlar liginde yarı finali gören Schalke, sene
sonunda DFB Pokal’ı müzesine götürerek, ligde gelen çöküşü az da olsa unutturdu
taraftarına.
Yeni sezona ise çok fazla as transferle girmediler
beklenildiği gibi. Takımdan ayrılan oyuncuların %90’nının Magath’ın getirip
oynatmadığı oyuncular olması; takımın ritmi ve kadro yapısında çok büyük bir
değişiklik yaratmadı. Ancak takımın kaptanı ve atardamarı konumundaki Neuer’in
ayrılışı, kolay kolay doldurulmayacak bir boşluk bıraktı takımda. Yerine
Frankfurt’tan gelen Fahrmann’ın hayal kırıklığı performansı ve sezonun hemen
başındaki uzun sürecek olan sakatlığı yepyeni arayışlara yöneltti Schalke’yi ve
o sırada imdada sürpriz bir isim yetişti. Müthiş geçen Bundesliga kariyerini,
Valencia hamlesiyle yerin dibine sokan ve boşta gezinen Hildebrand, futbolu ve
eski günleri hatırlamak adına Schalke 04’e kendisini kontratladı.
Mainz’daki kiralık döneminde, Tuchel ile birlikte ismini
duyuran Holtby kulübe geri döndü. Yine
aynı takımdan sezonun flaş solbeki Fuchs kendisini Gelsenkirchen’de buluverdi
bir anda. En ilginç hamle ise Helsinki’den gelen Pukki oldu. Ebbe Sand’ın
ruhunun gezdiği bu takıma, iskandinav forvet uzun süredir hasretle
bekleniyordu.
Sezonun hemen başında süpriz bir istifa ile sarsıldı
Schalke. Teknik direktör Rangnick, yorgunluğunu öne sürerek; artık teknik
direktörlük baskısını kaldıramadığını ve uzun süreli dinlenme için kulübe
istifasını sundu. Bu konu önemli, keza Almanya’da Enke’nin trajik ölümünden
sonra, futbol ile içli dışlı insanların hayatları çok ciddi anlamda takip
ediliyor ve hayati bir konu halini almış durumda. Futbolcuların ve teknik direktörlerin
üzerindeki baskı takdir edersiniz ki boyutu bir hayli fazla. Taraftarların en
sığ bakış açısı olan: “bu kadar para alıyorlar, eşşek gibi oynacak” mantığından
Almanya uzaklaşmış durumda. Kaybedilen hayatı yerine koyamıyorsun ve Enke’nin
yaşadıklarının bir benzerini başka bir futbol insanın yaşamaması için gereken
mücadele veriliyor.
Rangnick’in yerine ise yine bir Schalke efsanesi Huub
Stevens takımın başına getirildi. Sezon başladığı için Rangnick’in bıraktığı
takımı yönetmekte ve devra arasında ufak hamleleri kendisinden beklemekteyim.
Magath’ın Nazi idmanları ile Amazon ormanlarına dönen ciğerlerine; Rangnick’in
taktisyenliği ve inceliklerini katan Schalke’ye; Huub Hoca gibi savunma devi
gelince yazının başında belirttiğim Voltran kurulmuş oldu Schalke’de. Uzun süre
sonra çok umutluyum Schalke’den. Geçen sezon yatırdıkları kuponları ve
kırgınlıkları mezara gömdüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder