03 Aralık 2011

Bundesliga - Episode 3 - Europe Race


Nerede Kalmıştık...
Öncelikle bu kadar uzun bir aradan sonra yazdığım için özür dilerim ama gerek tembellik gerekse iş yoğunluğundan bir türlü kafayı toparlayamamıştım. Sezonun ortası gelmiş sen hala top 5’i yazıyorsun tabeleya bakarak diye düşünebilirsin. İnanın bu forum üyeleri her hafta lafları birbir geçirdi bitir artık şu yazını diye. Sonunda kafayı topaladım ve sene başı ne düşünüyorsam şu an içinde geçerli olan ilk 5 analizimi topladım.

Avrupa Kupaları Mücadelesi

5) Wolfsburg

Bu yaz Wolfsburg takımının transfer hareketinin özeti şu şekildedir:

Belarussian midfielder Aleksandr Hleb on loan from Barcelona;
Brazilian defender Chris on a free transfer from Eintracht Frankfurt;
Swedish forward Rasmus Jonsson from Helsingborg for a fee of €3.4m;
Croatian defender Hrvoje Cale on a free transfer from Trabzonspor 
Greek defender Sotirios Kyrgiakos on a free transfer from Liverpool;
Midfielder Thomas Hitzlsperger on a free transfer from West Ham;
Midfielder Christian Trasch from Stuttgart for a fee of €10m;
Defender Marco Russ from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Bosnia-Herzegovnian midfielder Hasan Salihamidzic on a free transfer from Juventus;
Polish midfielder Mateusz Klich from Cracovia for a fee of €1.5m;
Midfielder Patrick Ochs from Eintracht Frankfurt for a fee of €3m;
Croatian forward Srdjan Lakic on a free transfer from Kaiserslautern

Totalde alınan oyuncu sayısı 12. 2 sezon önceki şampiyon takımın bir yaz sezonunda 12 transfer yapması pek normal bir durum olarak algılanmamalı. Keza bu takım transfer hareketina geçen sezon  başlamış ve o furyada 17 oyuncu ile anlaşmışlardı. Bir takımın bu kadar transfer çılgınlığı içinde olmasının hiç bir mantıklı açıklaması bulunmaz. Ancak kulübün arkasında Wolkswagen ve takımın başında Magath var ise, yukarıdaki tablonun daha da güzellerini bile görmek mümkün. Kredisi bol Wolfsburg’ta Magath’ın. Düşünsenize, Almanya’da “Magath transfer yapabilir, sadece canı istediği için” gibi cümlelerle eleştirilimekte kendisi. Yaklaşan devre arasında geniş bir operasyona imza atacağı dedikoduları da hafiften çıkmış durumda. Bekliyoruz heyecanla gelişmeleri.

Bütün bu espri ve transfer harcamalarına rağmen, yine bu sezon en büyük kozları Magath. Kurt hoca şampiyon yaptığı takıma geri döndü ve derhal yapılanma operasyonuna başladı. Öncelikle kendisini hem teknik direktör hemde sportif direktör konumuna getirerek; bir çok büyük kulüple anlaşamadığı tek noktada Wolfsburg’u kendini kabul ettirdi. Sonrası ise tabii ki yaptığı transfer hamleleri.

Magath takımda sistem olarak en iyi uyguladığı düzene ,yani daha önce Wolfsburg ile şampiyonluk yaşadığı 4-4-2 baklava’ya geçti. Bütün transfer hamleleri de  buna göre yapıldı bu yaz sezonunda. Türkiye’de de uygulamasını çok fazla gördüğümüz fakat günümüz futbolunda yavaş yavaş kaybolmaya başlamış bu sistemin işlemesindeki en önemli nokta, tüm ülkenin ezbere bildiği ve bir türlü bulunamayan 10 numara pozisyonu. Halbuki bu pozisyon için biçilmiş kaftan olan Diego dururken, güvenmedi Magath ona. Aslında hak vermek lazım keza Diego’da yeteneğinin yanında bonus olarak gelen disiplinsizliği ile bir çok teknik direktörün 10 yaş atmasına neden olmuş biri.  Kısaca güvenmedi Magath, belki de güvenemedi. Bu yüzden o pozisyon için hiç kimsenin aklında olmayan fakat kendisinin yıllarca birlikte çalıştığı biri için rotasını ispanya’ya kırdı. Stuttgart’ta Magath ile birlikte adını dünyaya duyuran, sonrası ise üst düzey kulüplerde yedek kulübesi ısıtmakla görevli Hleb’in imdadına yine Magath koştu. Forvet hattına geçen sezon Kaiserslautern’in herşeyi konumundaki Lakic’i geldi. Aslında bu transfer Magath’tan ziyade Steve McLaren’ın başarısıdır ancak ironiktir kendisi bu çok istediği oyuncu ile oynama şansını bulamadı. Orta sahadaki tecrübeli oyuncu açığını kapamak için ise  yine eski bir Stuttgart’lı Hitzlspberger’e evine döndürdü felix magath. Zaten ada’da ne iş yaptığı konusunda çeşitli araştırmalar yapılıyordu kendisi hakkında. En büyük sürprizlerden biri ise Trabzon’dan gönderilen Cale’yi almasıdır Wolfsburg’un ki, transferden sonra türk basınında çıkan Magath’ın Cale’ye olan aşkı yıllardır biliniyordu haberlerini huşu içinde izledim. (sezon başladığı için konuşalım 1 kere bile formayı vermedi daha)

Bu sezon hedefleri öncelikle takım olmak fakat daha da önemlisi Magath’ın tekrar kendini kanıtlama zamanı geldi Almanya’ya. Olaylı Schalke macerası ve ayrıldıktan sonra ortaya atılan transferlerden para alıyor dedikoduları özel hayatını bir hayli etkilemekte. Yine Schalke’den ayrıldıktan sonra Schalke’li oyuncuların basına verdiği “Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, tek yaptığımız şey güç ve kondisyon idmanları” serzenişleri de bir  taraftan yakasını bırakmamakta. Wolfsburg takımı, çok derin bir kadroya sahip ve bu kadroyu en iyi idare edecek  isim ise tabii ki Magath’ın kendisi. Wolfsburg’un şampiyonluk adaylığını çok zayıf bulmakla birlikte, tepeyi zorlamasına inancım tam. Şampiyonluk’un haybeye gelmediğini tekrar kanıtlamları gerekmekte bu sezon. 

4) Leverkusen


Bence dünya üzerinde gözden en çok kaçırılan ancak sistemiyle örnek alınması gereken birkaç takımdan biridir Leverkusen. Bu gözden kaçırmada zannedersem bugune kadar hiç şampiyon olmamaları çok etkili. Şerefli ikinciliklerin kitabını yazmışlardır tarihleri boyunc. Kaybettikleri sayısız final ve şampiyonluk ile; eski toprak futbol takipçilerinin prensi Hector Raul Cuper’den bile daha loser’dır bu takım. 2000 yılında bir adet beraberliğin şampiyonluğa yettiği bir tabloda, Unterhaching’e Ballack’ın kendi kalesine yazdığı golle yenilip hediye etmişlerdir şampiyonluğu. 2002’de (belki de en acısı) 5 puan farkla girdikleri son 3 haftaya yenilgilerle damga vurup, 3’te 3 yapan Dortmund’a verdiler Bundesliga şampiyonluğunu. Yine o sezon şampiyonlar liginde Real Madrid, Almanya Kupasında ise Schalke 04’e kaybederek, kolay kolay başarılamayacak bir rekoru kırmışlardır. O dönemden sonra ise bir şekilde hep ilk 4 içinde yer alıp, kayde değer bir adet başarı alamamışlardır. Nasıl yazılır bilmiyorum ama kulübün müzesinde son kupa 1992-1993 senesinde aldıkları DFB Pokal. 87-88 Uefa kupası ile birlikte müze duran 2 kupadan biri.

Bunca yaşanan olaya rağmen oturmuş sistemleri ile aslında hep o yarışın içinde olan bir takım. 90’lı yılların sonunda temelleri atılan ve ince elenip sık donularak yapılan transferlerle süslenen, üst sıra takımı olarak yer almışlardır Bundesliga’da. Son 4 sezon ilk 4 dışına çıkmadılar ki istikrar günümüz futbolunun olmaz ise olmazı. Bu başarılar gelirken son 4 sezonda 3 farklı teknik direktör ile çalıştılar; Skibbe, Labbadia ve Jupp Heynckes. 3 farklı isme rağmen takımın sistemi ve oyuncularında zorunlu haller dışında çok büyük değişiklikler olmaması ve bununda lig skorlarına direkt olarak yansıması da takımın farkını göstermekte.

Bu sezona Robin Dutt ile giriş yaptılar. Dutt geleceğin en parlak isimlerinden biri olarak gösteriliyor Almanya’da. Geçen sezon Freiburg ile yakaladığı mükemmel başarı onu ve Freiburg’un en kilit oyuncusu Ömer Toprak’ı buraya sürükledi. Mainz’da çıkışını tamamlayıp, milli takım seviyesine gelen Schurrle ve Stuttgart’tan Adler’in sakatlığı yüzünden kiralanan Bernd Leno diğer dikkat çeken isimler. (Yazıyı geç verdiğim için burada bir ek yapmak isterim. Leno’yu transfer olmadan önce bilmezken, sene başından beri gösterdiği performans ile buraya yazılmayı hak etmiştir) Bu transferlerin yanında, takımdan ciddi oranda oyuncu ayrılığı oldu ama bu isimlerin çoğu düzenli olarak oynayan isimler olmadığından takımın şablonuna direkt bir etki yapmadı. Sadece transferin son günlerinde Juventus’a sattıkları Vidal, büyük bir kayıp olarak notlar arasında bulunmalı.


Yıllardır alışılagelmiş bir şekilde 4-2-3-1 sistemi ile mücadele etmekte Leverkusen. Derdiyok, Kiessling, Schürrle forvet hattına, Sydney Sam, Ballack ve Renato Augusto gibi isimlerle orta sahdan destek verilen güzel bir kadroya sahipler. En büyük sıkıntıları savunma ve kaleci bölgesindeydi, keza Adler’in çok uzun süredir sakat olması savunma-kaleci uyumunu bir hayli etkilemekte. Ömer Toprak gibi genç ve ayağı yere sağlam basan bir savunma oyuncusununda kadroya katılması ile savunmada da çok geniş bir yelpazeye sahip oldular.

Son 4 sezonda çalıştıkları bütün teknik direktörlerden farklı yapıya sahip Dutt ile çalışıyorlar. Dutt’un farklı olmasının sebebi savunmaya verdiği önemdir keza bugune kadar hep düşük seviyedeki takımları bir yerlere getirmeye çalışan biriydi Dutt. Ilk defa hayatında bu kadar üst düzey bir takım çalıştırıyor. Peygamber sabrı konusunda kitap yazmış takım olmaları Dutt’un işini bir hayli kolaylaştırmakta keza öncelikle kendi sistemini takıma yansıtması ve kanıksatması gerekmekte. Tepeye zorlamaları banko ancak şampiyonluğun biraz zor olduğunu düşündüğüm takımdır Leverkusen.

3) Schalke 04


Şu anda voltran gibiler. Modul modul her parça birleşti ve artık yeniden üst sıraları zorlamanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Sezon sonu şampiyonluk yarışının içinde olmasına yüksek ihtimal tanıdığım takımlardan biri Schalke. Duygusal bir tarafımda var Schalke’ye karşı ama orası apayrı bir mevzu.

Geçen sezonki kadar inişli çıkışlı sezonları daha önce oldu mu bilmiyorum, arşivleri taramak lazım. Ancak herşeyden önce bu takımın ne kadar dengesiz olduğunu anlamak için geçen sezondan bir sezon öncesine, yani imparator Magath’ın ilk sezonuna bakmak gerek.

Alp D’Huez tırmanışında atağa kalkıp, herkesi peşine takan bisikletçiler gibi atağa kalktı Magath’ın takımı 2010 yılının Şubat ayında. Peşpeşe gelen galibiyetlerle bir anda kendilerini lig yarışının içinde buldular ancak Van Gaal’in Bayern’i dolu dizgindi. Sene sonunda Magath, Schalke’yi 2007’den sonra birkez daha ilk 2’ye sokuyordu. Bu başarının verdiği gazla, transfede nasıl cömert olunur dersini bütün Almanya’ya öğretti Magath. Raul, Huntelaar ve Jurado başta olmak üzere 10’nun üzerinde oyuncu ile anlaştı Schalke. Kadronun neredeyse baştan aşağı değiştiğini söylesek hata yapmamış oluruz.

Ancak football manager oynayaların da defalarca yüzleştiği gerçeklik olan adaptasyon vurdu Schalke’yi geçen sezon. Bir önceki sezonun flaş takımı resmen dibe vurdu geçen sezon. Tek tutundukları dal ise süpriz sonuçlarla ilerledikleri şampiyon ligi oldu. Mart ayına girildiğinde, Schalke Magath’ın apar topar kovulma depremi ve kulüp başkanı yaptıkları söz duelloleri ile sarsıldı. Kalan maçlar için caretaker* teknik direktör getirmek yerine, geleceği düşünen bir isim üzerinde yoğunlaşıldı. O sıralarda kulüp başkanı ile ters düşüp, kendi öz evladı takımınından istifasını verip ayrılan Rangnick boştaydı ve Schalke’den gelen teklifi, yarım kalan işlerini tamamlamak adı altında kabul etti. Keza ilk Schalke macerası değildi Rangnick’in. 2004-2005 sezonunda Schalke’de görev almış ve yardımcılarından Mirko Slomka; kısa süren Rangnick döneminin bitmesinden sonra, bıraktığı takıma çok üst düzey futbol oynatarak zirveyi zorlayan takım yaratmıştı. Bu teknik direktör hamlesi takım içindeki havayı bir anda değişitirdi. Futbolculardan basına Magath ile hiç taktik çalışmıyorduk, yavaş yavaş futbolu tekrar öğreniyoruz gibi açıklamalar süslemişti Kicker’in, bild’in manşetini. Magath’ın kondisyon olarak zirveye çıkarttığı takımların üzerine, üst düzey taktik bilgisi olan bir teknik direktör gelince, takımın bir anda bütün kimliği değişiyor ister istemez. Rangnick ile şampiyonlar liginde yarı finali gören Schalke, sene sonunda DFB Pokal’ı müzesine götürerek, ligde gelen çöküşü az da olsa unutturdu taraftarına.

Yeni sezona ise çok fazla as transferle girmediler beklenildiği gibi. Takımdan ayrılan oyuncuların %90’nının Magath’ın getirip oynatmadığı oyuncular olması; takımın ritmi ve kadro yapısında çok büyük bir değişiklik yaratmadı. Ancak takımın kaptanı ve atardamarı konumundaki Neuer’in ayrılışı, kolay kolay doldurulmayacak bir boşluk bıraktı takımda. Yerine Frankfurt’tan gelen Fahrmann’ın hayal kırıklığı performansı ve sezonun hemen başındaki uzun sürecek olan sakatlığı yepyeni arayışlara yöneltti Schalke’yi ve o sırada imdada sürpriz bir isim yetişti. Müthiş geçen Bundesliga kariyerini, Valencia hamlesiyle yerin dibine sokan ve boşta gezinen Hildebrand, futbolu ve eski günleri hatırlamak adına Schalke 04’e kendisini kontratladı.

Mainz’daki kiralık döneminde, Tuchel ile birlikte ismini duyuran Holtby kulübe geri döndü.  Yine aynı takımdan sezonun flaş solbeki Fuchs kendisini Gelsenkirchen’de buluverdi bir anda. En ilginç hamle ise Helsinki’den gelen Pukki oldu. Ebbe Sand’ın ruhunun gezdiği bu takıma, iskandinav forvet uzun süredir hasretle bekleniyordu.

Sezonun hemen başında süpriz bir istifa ile sarsıldı Schalke. Teknik direktör Rangnick, yorgunluğunu öne sürerek; artık teknik direktörlük baskısını kaldıramadığını ve uzun süreli dinlenme için kulübe istifasını sundu. Bu konu önemli, keza Almanya’da Enke’nin trajik ölümünden sonra, futbol ile içli dışlı insanların hayatları çok ciddi anlamda takip ediliyor ve hayati bir konu halini almış durumda. Futbolcuların ve teknik direktörlerin üzerindeki baskı takdir edersiniz ki boyutu bir hayli fazla. Taraftarların en sığ bakış açısı olan: “bu kadar para alıyorlar, eşşek gibi oynacak” mantığından Almanya uzaklaşmış durumda. Kaybedilen hayatı yerine koyamıyorsun ve Enke’nin yaşadıklarının bir benzerini başka bir futbol insanın yaşamaması için gereken mücadele veriliyor.

Rangnick’in yerine ise yine bir Schalke efsanesi Huub Stevens takımın başına getirildi. Sezon başladığı için Rangnick’in bıraktığı takımı yönetmekte ve devra arasında ufak hamleleri kendisinden beklemekteyim. Magath’ın Nazi idmanları ile Amazon ormanlarına dönen ciğerlerine; Rangnick’in taktisyenliği ve inceliklerini katan Schalke’ye; Huub Hoca gibi savunma devi gelince yazının başında belirttiğim Voltran kurulmuş oldu Schalke’de. Uzun süre sonra çok umutluyum Schalke’den. Geçen sezon yatırdıkları kuponları ve kırgınlıkları mezara gömdüm. 

Hiç yorum yok: