29 Ekim 2007

MLS vs. TSL

Süre gelen çağlar boyunca, bilumum “futbolcu eskilerini” ülke takımlarına pay eden Amerikanlar, istedikleri sonuçlara tam anlamıyla ulaşamadılar, ne yazık ki. 94 senesinde, hızır gibi yetişen Dünya Kupası organizasyonu bile, dünyanın göreceli olarak en büyük pazarına, görecesiz en büyük sporunu sevdirtemedi, beklendiği kadar. Daha sonra, Amerikanlar bu işte de iyi olabileceklerini ve dünya futbol piyasasında teknik olarak söz sahibi olabileceklerini anladılar. Medya güçlerini ve organizasyon yeteneklerini daha iyi kullanarak, uluslararası turnuvalarda dişe dokunur performanslar sergileyen erkek ve kız takımları oluşturmayı başardılar. Bir takım büyük “futbolcu eskisi” transferleriyle, kamuoyunun dikkatini çekip, Markus Schopp gibi medyatik açıdan vasat; ancak ülke futbolunu “competitive”’lik bazında etkileyebilecek adamları transfer ederek, Güney Amerika’nın Avrupa için henüz ham bir takım adamlarına fırsat tanıyarak, oyuncu çeşitliliği sağlandı ve Avrupa’nın MLS’i takip etmesine olanak sağlayabilecek birkaç farklı açıya da zarflar atılmış oldu.

Digiturk platformu 70 numaralı kanal, Fox Sports’tan takip edebildiğim kadarıyla, teknik&taktik&vesaire açıdan hâla gidilmesi gereken çok yol var; ancak sansasyonel Beckham transferi bu kez doğru bir temele oturtulmuş, önceki senelerden farklı olarak. Amerikanlar, işte futbolumuz, diye sunabilecekleri bir şeye sahipler en azından.

Bu kadar olumlu gibi gözüken, gelişen futbol birliği tablosu, an itibariyle göründüğü kadar da parlak değil aslında. Major League Soccer, kurulduğu günden beri 350 milyon dolar kaybetmiş durumda, 2004 senesinin sonunda kâr ile sezonu geçirdiğini açıklayan tek klup, Los Angeles Galaxy idi. Ancak, bizdeki kluplerin aksine, Amerikan klupleri, işleri daha da büyüterek kâr etmeye başlayabileceklerinin farkındalar ve bunun örnekleri de yaşanmaya başladı bile; Fc Dallas takımı, 2005 yılında daha fazla kapasiteli bir stadyuma geçtiği sezonu kâr ile kapadı.

Franchise mantığı ile işletilen klupleri, bizimkilerle karşılaştırmak ne kadar gerçekçi, tartışılır. Ancak, şu “şehir takımı” mantığının da işlemediğinin anlaşılma zamanı da gelmemiş midir, bu da tartışılsın bir ara. Ya da, o mantığın işletilmesi için, yalnızca ağlamak ve dilenmek dışında da bir takım yollar olup, olmadığı tartışılsın.

Uğur Meleke, geçen gün, anadolu takımlarının “aidiyet” olgusunu lehlerine kullanamadıklarından bahsetti. Finansal olarak problem yaşayan her takımın, bu problemlerinden dert yanması ve bunu, en ufak bir sportif başarısızlık da bahane olarak sunması, benim de sinirimi bozan şeylerden biri. Birkaç bin kilometre ötede, adamlar risk alıp, daha da yatırım yaparken, biz küçülerek bu tip sorunlardan kurtulamayacağımızı anlayabilmiş değiliz, ne yazık ki. Bilmemkaç tane Sivaslının yaşadığı İstanbul’da, Sivasspor’un lider olarak geçirdiği haftada, sokakta bir tane bile Sivasspor formalı insan görmemek, bence de garip, Uğur Meleke.

Malatyaspor eski başkanı Hikmet Tanrıverdi zamanında, söz yazarı Günay Çoban’a Malatyaspor marşının sözlerini yazması için, dudak uçuklatan bir para teklif ettiğini biliyorum. Takımının ligden düştüğü sezon ki, felaket yöneticiliğinden dolayı, kendisini takip edilmesi gereken bir adam olarak sunmak doğru değil; ancak “şehir takımı” sıfatıyla hareket eden takımların, şehri arkasına almak için başvurması gereken yollardan biri olmalı, stadyum aktiviteleri. Futbol Mundial sağolsun, dünyanın abuk sabuk yerlerinde bile, insanların stadyuma giderken ki heyecanlarını gözledik durduk; ancak kluplerimiz maç yaptıkları stadyumu, sadece ve sadece “maç yaptıkları stadyum” olarak görmeye devam ettikleri sürece, “Şehrin ileri gelen büyük iş adamları, yardım elini uzatmalı.” gibi söylemleri de bir kenara bırakmalılar.

Maç öncesi ya da devre aralarında, güncel Türkçe pop parçalarını, bangır bangır çalmak, oradaki hiç kimseyi, bir dahaki maç gününde heyecanla uyanmasını sağlamaz. MLS ile başlamıştık; http://www.adidas.com/us/campaigns/mls/content/default.asp adresinden, ligde yer alan her takımın, bir takım meşhur şarkıcılar tarafından yapılmış, şarkılarını dinleyebilirsiniz. Şöyle bir işe, atıyorum Denizlispor falan bulaşsa da, ufak çocuklar o şarkı ile büyüseler, büyüdüklerinde de o şarkıyı her duyduklarında akıllarına, Denizlispor gelse, çocuklukları gelse, biraz heyecanlansalar...Çok mu zor, bilemiyorum. Bilemiyorum.

2 yorum:

mcege dedi ki...

kıraç'ın şarkısı güzel bir örnek. şarkıyı her duyduğunda, yumruklarıyla kareografi yapan Fenerbahçe'liler tanıyorum. mesela arda :kasi:

verde dedi ki...

there is no shame in arda's game...