İlk çıktığından beri bir türlü ısınamadım Süreyya'ya. Avrupa şampiyonluğunda tüm Türkiye'yi ayağa kaldırması, Gabriela Szabo'yu geçmesi, ardından gelen Dünya ikinciliği, Golden League birincilikleri, basında methiyeler... Yine de sevinemiyordum bir türlü nedense. Açıklaması zor olan bu hissiyatı suratına bakınca pek bir iyi niyet görememek olarak tanımlasam belki biraz yardımcı olur. Zaten skandallar başladı fazla zaman geçmeden. Antrenörü Yücel Kop'la olan yasak aşkı ortaya çıkınca zorla evlenmeleri, şimdi ne olduğunu hatırlamadığım ama önemli bir müsabakaya katılmadan önceki regl dönemi bahaneleri, uzun süren sakatlıklar, Hıncal Uluç'un diline düşmesi derken çok hızlı bir düşüş yaşadı Süreyya. Atina Olimpiyatları'ndan önce yine de umutluyduk, ufak bir başarı her şeyi geri getirebilirdi. Malum Türk halkı çabuk göklere çıkarır, çabuk indirir, çabuk kızar aynı zaman da çabuk da unutur. Ama bu sefer de sakatlığı bahane edip katılmazken daha sonra ortaya çıkan yarı-doping skandalıyla Türkiye yine sarsıldı. Dopingten olmasa da doping testleri sırasında usûlsüzlükten 2 yıl ceza alan Süreyya ve onun saygıdeğer antrenörü Kop bizi bir kez daha salak yerine koymuştu.
Tam artık ortadan kaybolur diye sevinirken en sonunda dopingle yakalanmayı başardı Süreyya ve ağlayarak yaptığı basın toplantısında doping kullanmadığını iddia etti. Eminim herkes de inanmıştır. Ardı arkası kesilmeyen skandal serisinin ardından bence sporun en alçak, en çirkin hâli olan dopingin de vücudunda bulunmasıyla artık isterse inkâr etsin, isterse dava açsın kazansın, ceza iptal olsun, benim için pek bir şey ifade etmiyor.
Türkiye atletizm konusunda baya geri bir ülkedir. Şu an bazı gelişmeler farkediliyor ama yine de olmamız gerektiği yerin çok uzağındayız. İşte bu yüzden Süreyya'dan hiç hoşlanmıyorum. Uzun yıllar sonra şampiyon atlet çıkarmanın sevincini yaşadık. Başarıdan çok uzak olduğumuz bir dalda başarı kazanınca tabiki medya da onu göklere çıkardı, peri masalı gibiydi. Amerika'da Marion Jones doping kullandığını itiraf ettiğinde tabi ki hayal kırıklığına uğramıştır Amerikan halkı ama onlar için Jones başarılı atletlerden biri sadece. Bizim için ise Süreyya tek ve o da sahtekar çıkıyor (Elvan'ı unutmadım ama o Türkiye'nin atlet yetiştirebileceğine dair bir kanıt sunmuyor bize, her ne kadar tüm kalbimle desteklesem de). Hayal kırıklığının boyutunu düşünün.
Daha da kötüsü, en azından Marion Jones itiraf etti. Yaptığı işin utancı ve pişmanlık yüzünden okunduğu zaman en azından insanların kafasında bir acıma, bir şevkat duygusu oluşabildi. Kop çifti ise bizi salak yerine koymaya devam ediyor. Bu hayvanlarda kullanılırmış da, eski bi ilaçmış da, vücudunda çok az bulunmuş da, vücuduna nasıl girdiğini bilmiyorlarmış da... Evli ve çocuklu adamın uzvunun vücuduna nasıl gird... neyse. En komik olanı ise suratsız antrenörün kendilerini çok yıprattığı ve yalan haber yazdıkları için medyayı dava edeceğini söylemesi. Bence medya dava etmeli, ama umarım etmez de bu meymenetsiz çift bir an önce hayatımızdan kaybolur gider. Kendi aşklarını istediği gibi yaşasınlar. Hoş, aşk olayı da pek inandırıcı değil ama o konuya girmek istemiyorum elimde kanıt olmadığı için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder