10 Nisan 2008

Viaje al paradiso -- 1 -- Barcelona Tarragona

Blog kusursuz gidiyor, bizim tembelligimiz disinda. Ancak, kendimi bir turlu spor yazarligina yeniden adapte edemedim, aylardir. Ne zaman klavyenin basina otursam, tek yaptigim bahane uretip, basindan kalkmaya calismakti. Ama bir yandan da buradaki arkadaslarima hayatimin pek cok yerinde borclu hissettim kendimi ve en azindan birseyler yazmam gerektigini dusundum. Olum, ask, seks gibi konular icermedigi surece, kisisel seyler yazmaktan ne kadar zevk aldigimi herkes bilir, beni daha onceden sagdan soldan takip eden.

Gectigimiz sene bu gunlerde Barcelona'daydim. Bir bucuk ay ikamet ettigim bu sehirde "L'Auberge Espagnole" hayati yasadim, bir nevi ve anlatilacak hikayelerle doluyum. Aklima geldikce yazmayi dusunuyorum bunlari, tabii ki biraz abartarak, absurdlestirerek.

Barcelona'daki ilk pazarim; pazar gununun bu kadar "tatil" olabilecegi fikriyle ilk o gun tanistim. Daha once farkli sebeplerle pek cok kez yurtdisina ciktim; ancak kafam yerinde ve tek basima ilk uzun sureli seyahatimdeydim. Yaninda kaldigim hanimefendi, her ne kadar cok hos sohbet bir insan olsa da surekli bagirarak konusmasi yuzunden henuz kanim isinmamisti kendisine ve zaten yildizimiz da bir turlu barismayacakti. Televizyonda belki bir klip, belki ikinci ligden falan bir mac yakalarim umuduyla zap yaparken, su anda adini hatirlayamadigim bir kanalda Gimnastic Tarragona takiminin amblemini tasiyan dev bir atki gordum, daha sonra, henuz olmayan Ispanyolcamla, devasa bir atki yaptirildigini ve o aksamki macin solen havasinda gececegini vs. anlatan bir haberle karsilastim.

Eminim, Avrupa'nin pek cok yerinde oyledir; Barcelona'da cumartesi geceleri gereginden fazla alkol tuketmelisiniz, cunku pazar gunleri ne kadar gec kalkabilirseniz o kadar kardir, sizin icin. Ben, alkol tuketimiyle ilgili bir problem yasadigimi dusunmuyorum; ancak istikrarli bir uyku tempom, ne yazik ki yoktur. Yani, bir gun aksam ustu 4'te uyansam bile gece 12'de uykum gelebilecek kadar cok uykucuysam, baska bir zaman da istem disi 40 saat, 45 saat ayakta durabilirim.

Kararimi vermistim, Tarragona'ya gidecektim. Zaten, Ispanya'ya gelmeden once, ulkeler cografyasi hastaligim sayesinde, sehrin asagi yukari 100-150 km uzaklikta oldugunu tahmin ediyordum. Hemen, bu noktada henuz 3-5 kelime Ispanyolcayla bu yolculugu kalkismayi dusunenleriniz varsa uyarayim; Barcelona'nin icindeki Tarragona isimli semti, bu sehirle karistirmayin. Tren istasyonuna vardim ve acayip karisik katalogdan, dogru saati, peronu, vs. bulmaya calistim. Pazar gunu aksamustu olmasina istinaden, inanilmaz bir sira vardi gisede ve giseci manita da pek tabii ki Ingilizce bilmiyordu. Istemek fiilinin, cekimini falan pek onemsemeden, Tarragona kelimesiyle bir araya getirdim ve elimdeki katalogdan saati gosterdim ve istedigim bilete kavustum. Yalniz, soyle bir problemim vardi; trenin Tarragona'ya varis saati (yaklasik 1 saat 10 dakka, bu arada yol...) macin bitim saatinden 15 dakika sonraydi.

Tren yolculugu kanserdi, pek tabii ki, bilmiyorum bunu bir tek ben mi yasiyorum; ancak trenlerde durak kacirmaktan cok korkuyorum ve ilk birkac binisimde cok diken ustunde oluyorum. Isin komik yani, Tarragona bindigim trenin son duragi idi, yani yanlis yapma ihtimalimi tamamen ortadan kaldirmis Renfe yetkilileri; ama fark etmez yine de biraz gerginlik iyidir, bu tip durumlarda.

Tarragona'ya vardim ve gidenler varsa, dogrulayacaklardir, tren istasyonun oldugu yer inanilmaz ferah bir yerdi. Zaten, oranin o kadar rahat ve genis olmasi butun gerginligimi aldi. Hemen, ilk gordugum acik dukkana girdim ve "istemek", "satin almak" ve "atki" kelimeleri bir araya getirdim, bekledigim cevap olan "pazar gunu acik yer yoktur"'u aldim. Ancak, bu kez biraz daha ustaca, stadi gosterdim duvardaki haritadan ve istedigimi alip ayrildim, pizzacidan, bir harita. (Gitmeden once sinek kaydi tras olmustum ve bunun cok yardimi olmustur, ilk 5-10 gunumde, kime ne sorsam, bir yardimseverlik, bir yardimseverlik, anlatamam...)

Bu arada, pizzacida herkes suratini asmisti ki daha sonra anlayacagim gibi Gimnastic maci kaybetmis ve ligin dibine hepten oturmustu. Surpriz sekilde Primera'ya cikan takim mantiklica yapilandirilamamisti ve sonunculuk, sezon oncesinde on gorulen bir seydi. Zaten, iyiden iyiye ekonomilerin ucup gittigi, elit takimlarla, vasat takimlar arasindaki farkin iyiden iyiye arttigi, iyi takimlarin da elit takim olma yolunda gitmektense, vasatliga dogru yaklasmakta israrci oldugu Primera'da ne su andaki Valladolid gibi "ust lig oynama" tecrubeleri vardi ne de umut vaat eden bir iskeletleri. En onemli transferlerinin Portillo oldugunu soylersem, birtakim seyleri netlestirmis olurum, sanirim. Kusursuz bir altyapi egitimine sahip olmasina ragmen, Portillo "journeyman" kimligiyle, asla ve asla ufak bir takimla varolma mucadelesine liderlik edecek tarzda bir adam degildi; Gimnastic dogru transferleri yapamadi ve kalite olarak, azami seviyenin cok altindaydi.


Yaklasik, 20 dakikada stadin yakinlarina yurudum, her yer Gimnastic taraftarlariyla doluydu; ancak o gun tanimadigim cok fazla muhattap oldugumdan, abuk sabuk sorular sorma hakkimi doldurdugumu dusunup, kimseye satasmadan kulagimda muzik, kafam onumde yurumeye devam ettim. Stada ulastim, kafamdaki dusunce, staddaki magazanin, pazar gununde olsak da mac gunu olmasi dolayisiyla acik olmasi gerektigiydi. Ancak, mac biteli asagi yukari yarim saat olmasina ragmen, magaza kapaliydi. O anda, icinde bulundugum hayal kirikligini anlatamam. Tabii ki, ilk aradigim sey bir sigara oldu ve yakinda bir tas bulup, coktum kaldim. O sirada, stadin etrafinda bir takim arkadas gruplari, bira icip maci tartisiyorlardi, bagira bagira. Elimde sigara pakedini goren bir adam, yanima yaklasti ve "sigariyyo" kelimesini iceren bir cumle soyledi, pakedi uzattim, belli ki saracak bir adam ariyordu, birseyler daha dedi. Ispanyol olmadigimi ve Ispanyolca bilmedigimi soyledim, bu kez Ingilizce. Orada ne aradigimi sordu, bu kez Ingilizce, ben de yukarida yazanlari anlattim, Barcelona'dan buraya sirf canim sikildigi icin geldigimi ve mumkun olsaydi atki falan almayi dusundugumu anlattim ve herif sok oldu. Pasaportumu gosterip, Turk oldugumu soyleyince, herif iyice dumur oldu ve arkadas grubuna seslendi. Onlar da geldiler ve hepsi az cok Ingilizce konusabilen bu Katalan grup (Carmen, Joan, Santi ve 2 kisi daha, isimlerini hatirlayamadim.), stadin hemen arkasinda bir pub'a gitmeyi teklif etti.

Sigara bir kez daha hayat kurtardi anlayacaginiz, su siralar da yapmakta oldugu gibi. Gimnastic isminde bir pub'daydim (bu ismin de devami vardi, yine tam olarak hatirlayamadigim.), (daha dogrusu, tabierna demek daha dogru olur, meyhane gibi birsey iste.) birkac dakika sonra. Butun duvarlari Gimnastic'in onemli oyuncularinin resimleriyle dolu, herkesin uzerinde forma, atki, vs. bulunan, her yas grubundan insanin bulundugu; ama kahkahanin, biranin vs. bu durumdan asla etkilenmedigi nefis bir yerdi. Insanlar, sirf yaptigim sey onlari bir sekilde gururlandirdigi icin, benimle cok ilgilendiler, surekli bir seyler anlatan insanlar vardi, Gimnastic tezahuratlari ogrettiler; ancak herkes yeterince sarhos oldugu icin agzimi oynatarak atlatabildim, o tip durumlari.



Ayrilma zamani gelmisti, daha ikinci haftadan ders kacirmak istemiyordum dil kursunda ve yaninda kaldigim Lorena ve ev arkadasim Fernando'ya tatmin edici bir aciklama yapmamistim, evden cikarken, daha ilk haftadan mimlenmek istemiyordum evde. Arabayla otobus istasyonuna kadar birakti Gimnastic taraftarlari, sagolsunlar. Barcelona'ya bir otobus daha vardi saat 12'den sonra, tren bileti alirken kullandigim taktikle biletimi aldim ve beklemeye basladim. Ancak, Harem, Esenler gibi tecrubeleri olanlar icin hem cok kolay; ama ayni zamanda cok da zor Ispanya'da sehirlerarasi otobus isi. (Ileride, nasil bu kadar kolayca genellestirebildigim konusunda bir ornek daha veririm.) Bir kere gecenin o saati olmasi ve Tarragona ufak bir sehir olmasina ragmen, inanilmaz tenhaydi peronlarin oldugu bolge ki toplam 7 ya da 8 peron vardi. Ben de otobusun gelecegi perona oturup beklemeye basladim. Bu kez cok buyuk bir hazla sigarami cikarirken pakedinden, inanilmaz sarhos bir herif yanima geldi ve oturdu.

Sigara bir kez daha mahvedecekti hayatimi, sarhos Polonyali Maciej (bunun gibi birseydi...) akrabalarini karsilamak icin otogardaydı ve bir dal sigara rica etti; ancak su tipsiz adini bile hatirlayabildigime gore gereginden fazla muhabbet ettik. Zaten, bir noktadan sonra herif surekli 1'den 5'e kadar sayiyordu Turkce, hemen ardindan Tuborg, Raki, Kebap diyip tekrar 1'e donuyordu. Otobusumun saati geceli birkac dakika olmustu; ancak biletin uzerinde yazan perona henuz bir otobus gelmemisti ve Polonyali dostuma da onaylattigim uzere, dogru yerde bekliyorduk; kanimdaki alkol, gecirdigim gunden aldigim haz, iste o biraz olmasi iyidir dedigim stresi hepten alip goturmustu. Daha sonra, garip bir karambol oldu, bu herifin bekledigi otobus geldi ve asagi birtakim sarisin tipler dokuldu, Maciej sevincten havalara ucustu, akrabalarini karsiladi vs. bu sirada yandaki perona bir otobus geldi ve abartmiyorum 5-10 saniye durdu, muavin kafayi disari uzatip geri cekti ve otobus otogardan ayrildi. Ben bu olayi takip ederken ve hafif hafif killanmaya baslamisken, Polonyali kafile de Maciej'in arabasina dolusup mekandan ayrildi ve bir anda tek basima kaldim Tarragona otogarinda ve kisa zaman icinde anlayacagim uzere, o karambolde Barcelona'ya giden son otobusu kacirdim. Birkac saat daha oturup, San Sebastian'a gidecek otobusle sansimi deneyebilirdim; ama sacma olurdu takdir edersiniz ki.

Karambol sirasinda geldigini soyledigim otobus, daha sonradan anlayacagim uzere binmem gereken otobusmus; ancak nasil olsa her yer bos oldugu icin girmesi gereken peron yerine bir yanindakine girmis ve muavin efendi zahmet edip de "Barcelona" diye bagiramamis.

Cok az bildigim bir ulkede, hic bilmedigim bir sehirde yalnizdim ve saat 2'ye yaklasiyordu. Sabah ilk tren 7'de oldugundan, oldurmem gereken kocaman bir 5 saat vardi, onumde. Tahmin edebileceginiz gibi pek bir gece hayati goremedim ben Tarragona'da, ufak biraevleri vardi acik olarak, bir tanesine girdim. Ispanya'daki henuz ilk haftam oldugu icin, yanimda goturdugum nakit parayla idare ediyordum, kredi karti kullanimina pek girmemistim. Ancak, yanimda pek bir para yoktu ve bozuntuya vermemeye calissam da iyice killanmaya baslamistim, gun boyunca basima gelenlerden. Barmen kiza, yalvar yakar kabul ettirdim kredi karti ile odemeyi. (Ilk basta ayak yapmisti, minimum su kadar tutarin ustunde kredi karti ile odeyebilirsin falan diye.) "Por favor" dunyanin en onemli kelimesi, gerekli kedi ifadesi de yakalandigi takdirde pek cok kapiyi aciyor. Konsept bir bardi ve Avrupa'nin bilumum unlu bira markalarini satiyorlardi sadece, once musluktan bir bardak doldurttum, sonra iki de Guinness yuvarladim; ancak zaman ilerlemiyordu ve herkes cikmisti bardan, bari kapatmalari icin beni bekleniyordu iki kiz da. Baskiya daha cok dayanamadim ve elimde bir siseyle tekrar otogar tarafina yurumeye basladim. Sigaram artik bitmisti dogal olarak ve o saatte sigara satan bir yer bulmanin cok zor olacagini daha ucakta ogretiyorlar, zaten.

Hala daha en az 3,5 saate ihtiyacim vardi, yarin sabah icin yonleri karistirmak da istemedigimden otogarin onundeki bankta takilmaya karar verdim. (Otogarin oldugu caddeden dumduz yuruyup, sonundaki heykelimsiden asagiya dogru devam edince tren istasyonuna cikiliyor.) Bu isin bankta oturarak hallolmayacagi cok acikti, tesadufun boylesi, hemen arkamda, otogarin yaninda hayvan gibi bir otel vardi. Cok fahis bir fiyat odeyecegimi bile bile gittim resepsiyona, gerekli islemleri yaptim ve 50 euro'cuk afedersiniz domalarak, maksimum 3 saat gecirmeyi planladigim odama giris yaptim. Rastgele, evlerin kapilarini calip saati 16 kusur euroya kalmak istedigimi soylesem, sadece yatakla gecistirmeyecek bir ev sahibi bile bulabilirdim, cok buyuk ihtimalle.

Sabah, uyandirma servisi abidik gubidik birseyler soyledi; ancak otel hakkaten cok kaliteliydi. Hayatimda, daha iyi bir uyandirma servisi gormedim. Henuz, uyku sersemi adamin dedigi seyleri dinleyip, sonundaki soruya cevap vermek zorundasiniz. Yoksa, israrla aramaya devam ediyorlar. Ilk telefonu, suratlarina kapadim, ne de olsa beni uyandirin demistim; onlar da basarmislardi. Ancak, kisa sure icinde bir daha telefon caldi, bu kez sonuna kadar dinleyip, "tamam" falan dedim Ispanyolca. Bir daha caldi telefon, bu kez Turkce bir kufurle actim, yine sonuna kadar kulagimda durdu ve son cumlede dehsete kapildim. Hakkaten, abartmiyorum, adam en son cumlede "Adiniz ne" diyor ve dogru cevabi alamazsa da aramaya devam ediyor. Helal olsun arkadas, bundan daha iyi bir uyandirma servisi olamaz.

Ilk trene sorunsuz yetistim ve saat 8 bucuk gibi eve girdim, henuz kahvalti hazirligi baslamamisti, cay yaptim ve Kazancakis'in Zorba'sini okumaya devam ettim, odamda.

Donup bakinca, asla pisman olmadigim gunlerden biriydi, bana yuklu bir miktara patlamis olsa da. Ancak, imrenen olduysa hemen belirteyim; sehrin en unlu alisveris merkezi Corte D'Ingles'in en ust katinda, zaten Primera'da oynayan butun takimlarin 3. formalarina kadar her cesit formasi, her size'da adam icin satiliyor. Bunu bilip gidin de, daha sonra formalari gorunce, dumur olmayin.

Hiç yorum yok: