- Türkiye'yle devam edelim girmişken hazır. Portekiz maçındaki görüntümüzle pek umut vermedik. Ancak ne kadar dengesiz bir takım olduğumuzu, ve ne şartlarda ne gruplardan çıktığımızı da unutmamak gerekir. İsviçre maçında yine çok kötü futbol ve zar zor alınacak 1 puan ve son maçta Çek Cumhuriyeti'ne karşı son yılların en iyi oyunuyla gelen galibiyetle grup ikinciliği aklımdaki senaryo.
- Almanya'yı izledik hep beraber. Dünkü oyunumuzla garantici Scolari'nin Portekiz'ine değil de, Löw'ün Almanya'sına karşı oynasaydık ciddi bir fark yiyebilirdik. İkinci olursak büyük ihtimalle de oynacağız kendileriyle. Ama işler değişir tabi o zamana.
- Klose ve Podolski'nin gollere sevinmemesi anlamlıydı. Üzerindeki baskı yüzünden sevinemedi mi yoksa tamamen içten gelen duygularla mı hareket etti bilemiyorum. Murat Can'ın geçen Dünya Kupası'nda bu iki oyuncunun Polonya'ya karşı çok kötü oynadığı şeklinde bir gözlemi var. Klose maçın başında bomboş pası atamayınca "acaba?" dedim içimden. Klose, iyi bir maç çıkarmasına karşın kafası karışık gibiydi. Podolski durumu oyununa yansıtmadı, golleri dizdi.
- Podolski kendine özel bir paragrafı da haketti. Bayern Munich'te henüz iyi oynadığını görmediğim bu adamın milli takımda her seferinde aslan kesilmesi çok enteresan. Kısa oldu paragraf, neyse.
- Ahmet Çakar, Uğur Meleke'ye fena sardı bu arada.
- Fritz olayı enteresandı. Bülent Tulun maçın en iyisi dedi kendisi için. Polonya'da Fritz gibi yaratıcı oyuncu yok gibi bir tez de attı ortaya. Almanya'dan yaratıcı futbolcu örneği vereceksem Fritz aklıma en son gelir benim mesela. Dahası da var. İkinci yarı başladı Schweinsteiger (yanlış yazmış olabilirim hoş görün) oyuna girdi ve Fritz çıktı. Bülent Tulun, "doğru değişiklik" dedi. Frings'in yaşı ilerledi, aksıyordu gibi bir şeyler daha geveledi. Evet, Frings. yani Frings kötü oynadığı için sahanın en iyisi Fritz çıkıyor. İsimleri karıştırmış desek, bu sefer de kendine göre sahanın en iyisi olan adamın çıkmasını onaylamış oluyor. Nereden tutsak elimizde kaldı bu yorum.
- Frei'ın gözyaşlarına üzüldüm açıkçası. Bize karşı oynamaycak olması iyi haber belki ama burada hedef en üst düzey takımlarla mücadele etmekse, bu takımların en iyi hâliyle karşımıza gelmelerini isterim ben şahsen. Muhtemelen aylardır heyecanla bu turnuvayı bekleyen Frei'nin üzüntüsünü tüm kalbimle hissettim. Umarım çabuk döner.
- Şu ana kadarki genel görüntü futbol açısından olumlu bence. Maçların tümü çok yüksek bir tempoda oynandı. Almanya ve Portekiz haricindeki takımların pozisyon üretmekte zorlandıkları bir gerçek. Ürettiklerini de atamadılar zaten. Ama maçlar az gollü diye, az pozisyonlu diye futbola bok atmamak lazım. Tempolar o kadar yüksek ki, genellikle sonradan giren oyuncular çok etkili oluyorlar. Sezonun yorgunluğu, maçların zorluk derecesi, modern futbolun oyuncuları aşırı derecede efor sarfetmeye zorlaması ,vs. gibi faktörleri düşünerek bu turnuvanın kaderini yedek oyunucuların belirleyebileceğini düşünüyorum. Şu ana dek Polonya'da Guerreiro, Avusturya'da Vastic, Ümit ve Kienast, Almanya'da Schweinsteiger, Çek Cumhuriyet'inde Sverkos, İsviçre'de Vonlanthen ilk anda aklıma gelenler. Sabri ve Semih de tezi çürütenler.
- Avusturya düşündüğümüz kadar kumbara bir takım değilmiş. Hırvatistan'ı fena sıkıştırdılar. Yenildiler ama en azından turnuvada 15 takım var yorumlarını voleyle geri yolladılar.
- Deco böyle oynayacaksa Portekiz şampiyon olur, söylemedi demeyin. Herkes birbirini yerken her ayağına gelen topu olumlu kullandı. Sağa attı, sola uzun attı, gerektiğinde bekletti. Yoğun markajdaki Ronaldo'yu oyuna soktu. Oyun kurucunun yapması gereken her şeyi yaptı sanırım. Bizde olsa "koşmuyor" derdik, Hüseyin Çimşir oynamalı tartışmalarını dinlerdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder