16 Nisan 2009

İnsan gücü farkı


Aynı gece oynanan iki maçta iki farklı senaryo izledik. Bir tarafta evindeki gollü beraberlik yüzünden sıkıntılı bir maça çıkan Man Utd, Ronaldo'nun akıl almaz golü ile turu rahatlatırken; diğer tarafta Arsenal'in fizik üstünlüğü karşısında tek bir oyuncusu bile sivrilemeyen Villarreal vardı. İki deplasman takımının kaderini de bireysel yetenekler ve kadro mühendisliği belirledi.

Villarreal'in turu geçeceğini düşünüyordum ve bunun da en önemli sebebi deplasmanda gol atacaklarına dair olan inancımdı. Kritik maçlara ayrı mantıkla bakmak her zaman işlemiyor. Senna ve Cazorla'nın sakatlığında Bruno ve Robert Pires'in sorumluluk altından kalkabileceğini ve bu yokluğu hissettirmeyeceklerini düşünsem de, maçın başlamasıyla birlikte aradaki farkın çok daha büyük olduğunu anladım. Bir kere Villarreal'in, normal şartlar altında Arsenal'in temposunda bir seriyi geçmesinin mümkünatı yok. Gariptir ki bu iki takımdan biri İspanya dördüncüsü ya da beşincisi, biri de İngiltere'de aynı konumda. Ama kadro kalitesi denince iş değişiyor elbettte. Dün yalnızca Adebayor ve Rossi'nin yeri değişseydi, Arsenal defansı ve orta sahası o kadar koordine oynayamaz ve ileride bu kadar top kapamazdı.

Wenger'in sakatlıklarla dolu, hem de Fabregas'sız dönemi böyle güzel geçmesi takdir edilmeli. Sayısız oyuncu yetiştirdiği, bir çok alt sınıf gözüken topçudan cevherler yarattığı harika Arsenal kariyerinin tek eksiği olan başarı istikrarını yakalaması için önündeki en önemli engel kadrodan verim almak konusunda, özellikle de maç programının iyice sıkıştığı Şubat-Mart döneminde, yetersiz kalmasıydı. Bu maçta da bana göre çok ışık vermeyen ama Arsen hoca oynatınca "dur bakalım" dediğimiz tip oyunculardan Gibbs ve Walcott sahadaydı. Gibbs, yanında Eboue ve Song ile oynayınca çok faydalı oldu, orta sahayı ele geçirdiler ve Fabregas aranmadı bile.


Man Utd'ın senaryosunda Ronaldo'nun unutulmaz performansı vardı, Porto'nun "acaba uyutup alır mıyım?" diye kendi kendine sormaya başladığı, ağırdan aldığı, tok satıcıyı oynadığı ilk dakikalarda hemen müthiş bir şut çıkardı, hem de 30 küsür metrelerden. Hem o uzaklıktan vuracaksın, hem köşeye yazacaksın, hem de kaleci uzanamayacak bile. Yok canım. Man Utd'ın bu turu geçmek için çok iyi oynamaya falan ihtiyacı yoktu ve iyi Porto-kötü United arasındaki farkın bile bir Ronaldo şutundan az olduğunu gördük.

Erken gol sonrası Porto nefes bile alamadı, rüyadan uyandı bir nevi ve sonra da maçı çevirecek bir pozisyon, bir baskı ya da bir inanç belirtisi göremedik sahada. United defansif anlamda her detaya hazır, yakaladığı fırsatlarda da ne yapacağını bilen bir takım olarak sahadaydı, ilk maçın aksine. Berbatov, takımın çehresini baya değiştiriyor ayrıca, bunu da belirtmekte fayda var.

Arsenal-Man Utd serisi, ne yalan söyleyeyim, bana yarı final heyecanı duyuran bir eşleşme değil. Sıkıldım artık iki İngiliz'li yarı finallerden, finallerden. Bu işe bir çözüm bulunmalı diye serzenişte bulunmuştum geçen sezonki yazılardan birinde. Artık elzem olduğu kanaatindeyim. Ronaldo da iyi ki bir vücut yapmış ha. Maç biter bitmez soyundu da soyundu. İnşallah hasta olursun.

Hiç yorum yok: