25 Şubat 2008

Recipe for Life

What's the thing you'd most like people to say about your life?

I'd like for them to say he took a few cups of love, he took one tablespoon of patience, one tablespoon teaspoon of generosity, one pint of kindness. He took one quart of laughter, one pinch of concern, and then, he mixed willlingness with happiness, he added lots of faith, and he stired it up well, then he spreads it over his span of a lifetime, and he served it to each and every deserving person he met.

En Büyük Klitschko Başka Büyük Yok

Aslında yazacak fazla bir şey yok. Kazanmasını bekliyorduk şüphesiz ama bu kadar dominant bir galibiyet süpriz oldu. Klitschko'nun yeteneklerinden şüphe ettiğimizden değil ama, Ibragimov'un en azından varlık göstermesini beklerdik.


Rakibin ters gardlı olmasından dolayı çok temkinli başlayan Klitschko, ilk 2-3 roundda neredeyse sağını hiç kullanmadı bile. Savunma amaçlı sol direklerle rakibini kendisine hiç yaklaştırmadan, "bana vurman için ekstra bir şey gerekir" mesajını verdi. Maçtan sonra yaptığı açıklamada "Wladimir'i bundan önceki maçlarında hiç bu kadar çabuk görmemiştim" diyen Ibragimov da çaresiz kaldığını itiraf ediyordu bir nevi.

8. rounda kadar tatsız tutsuz giden, seyircilerin yuhaladığı maç, bu noktadan sonra güzelleşmeye başladı. Klitschko yavaş yavaş rakibin üzerine gitmeye başlayınca, bir kaç tane güzel kombine izleyebildik. Çok rahat nakavta gidebilir gibi görünüyordu aslında ama risk almadı Wladimir Klitschko.


Dediğim gibi yazılacak pek bir şey yok, beklediğim gibi olmadı. Bu durumda geçen entry'de atladığım kemer durumlarını toparlayayım biraz da. Orada bahsetmediğim bir de WBC var, ve ünvan sahibi Oleg Maskaev. Hatta yanılmıyorsam 8 Mart'ta Samuel Peter çıkacak karşısına, ve kazanan da büyük ihtimal bir diğer challenger Vitali Klitschko'yla dövüşecek. Uzun zamandır sakatlıklar nedeniyle bu işten uzak kalan Vitali'nin performansını merak etmeyen de yoktur sanırım.

24 Şubat 2008

Tayfun Korkut


21 yaşında geldiği Fenerbahçe'de 5 sezon boyunca takımın banko isimlerinden biri olmuştu. Klasik Türk futbolcusu şablonundan biraz daha farklı olarak fiziği güçlü, oyunuysa sade ve varyeteden uzak bir istikrara sahipti, topa da iyi vururdu. Türkiye'deki ilk sezonunda milli takıma seçildi. O 5 sezon boyunca sayısız teknik direktörle çalışmasına rağmen hiç yedek kalmadı, takımın banko ismiydi. Kaptanlık beklerken, Pendik ve MTK'nın izlerini silmek için ertesi sezon Denizli'yle anlaşan Fenerbahçe tarafından kadroda düşünülmediği söylendi. Sessiz sedasız gittiği 4 sezon tutundu, bir vefasızlık da 2003'te Şenol Güneş'ten görüp, son dakikada kadrodan kesildi. Beşiktaş günlerini yazmaya gerek yok, oraya girersek çıkamayabiliriz.

Az önce Habertürk'te rastladım Tayfun Korkut'a. Real Sociedad'ın genç takım antrenörü olmuş, hoşuma gitti açıkçası. Sevilla maçını da yorumlamış İspanyol televizyonuna, eşleşmenin kısa da olsa bir analizini yaptı, fena değildi. Futbolu erken bırakmak zorunda kalmıştı, çocuğunun hastalığı sebebiyle. Yeni kariyerinde başarılı olacağına inanıyorum.

23 Şubat 2008

Ağır Toplar

1998'den beri ilk kez gerçekleşecek ünvan birleştirme maçı için bu gece ekran başına davet ediyorum herkesi. Fox'tan canlı yayınlanacak maçı muhtemelen RTL de verir, hangisi işinize gelirse artık.


Ünvan birleştirme nedir açalım bunu biraz. Ağır siklet öyle bir hâle geldi ki, ortalama bi boks izleyicisine şu an ünvan kimde diye sorsanız muhtemelen cevap veremez. Zamanında Lennox vardı, Holyfield vardı herkes bilirdi kimin şampiyon olduğunu. Şimdi ise durum şöyle: Wladimir Klitschko IBO ve IBF kemerlerini sahibi. Bu geceki rakibi Sultan Ibragimov ise WBO kemerini, haziranda Shannon Briggs'i yenerek elde etmişti. Bunların dışında bir de WBA var, o ünvan ise Ruslan Chagaev'de. Yakında Valuev tekrar bu kemer için ünvan maçına çıkacak ama şu an konumuz değil.

Yukarıdaki paragraftan anlayacağımız üzere boksörler üç kemeri de ortaya koyacaklar ve kazanan hepsini alacak. İki boksör de yaptıkları açıklamalarda ağır siklet boksta tek bir şampiyon olması gerektiğini söyleyerek bundan sonraki maçın da WBA şampiyonuyla ünvan birleştirme olabileceğinin müjdesini verdiler.

Maçın favorisi tabiki Klitschko. Doktoralı boksör, üstün fiziğiyle son dönemin en dominant boksörü, ancak karşısında da boyu kısa olmasına karşın bir hayli kuvvetli bir adam var. Daha önceki maçlarından göründüğü kadarıyla uzun boylu boksörlere karşı başarılı olan Ibragimov, buna Klitschko karşısında da devam edip güzel bir süpriz yapabilir. Maçın bahis oranları genellikle 1.3 - 3.5 civarında, yani çok da büyük süpriz sayılmayacak olası bir Sultan galibiyeti.

Maç sonrası uzun uzun değerlendirme yaparız, şimdi biraları hazırlayalım, güzel maç olacak.

22 Şubat 2008

Zidane'ı Tanımamak

Fransa'da Zinedine Zidane'ı tanımayan var mıdır? Yoktur derdim, birkaç gün önce sorsanız. Ama öğrendim ki varmış. Olay şöyle:

Paris'te hastanede yatan eski takım arkadaşı Ronaldo'ya geçmiş olsun dileklerini iletmek amacıyla telefon eder Zizou. Operatör olarak çalışan arkadaş isim sorar, Zidane da kim olduğunu açıklar. Ancak duyduğu ismi tanımayan görevli, görüşme isteğini reddeder. Zidane da şaşkınlıkla telefonu kapatır.

E yatan Ronaldo olunca arayanı çok oluyor tabi, ipini koparanı görüştürmüyorlar. Pele aramış mıdır acaba? Onu da tanımamıştır muhtemelen bizim eleman.

20 Şubat 2008

Ordan burdan

Şampiyonlar Ligi tarihinin en tatsız akşamlarından birine tanık olmak üzere ilerliyorduk ki, beklenmedik goller maçların akışlarını biraz değiştirdi. İzleyebildiğimiz maçlardan bahsediyorum tabii ki, yani Liverpool-İnter ve Roma-Real Madrid.

Roma maçın başında yememek üzere kadrosunu kurduğu golü yiyince ciddi bir afallama yaşadı ve bir süre oyun kurgusu oluşturmakta zorlandı, oyuncuların sinirleri gerildi. Real Madrid'in kalın defansı ve topu çok olumlu kullanıp rakip yarısahada tutmayı başaran hücum hattı ile Roma ilk yarıda pek bir fark yaratamayacak gibi gözüküyordu. Ancak Totti'nin yaratılma aşamasında imzasını koyduğu pozisyonda Pizarro beklenmedik bir yerde bitip golü yapınca oyunun şekli de biraz değişti. Real Madrid rakibi uyutma taktiğinden biraz uzaklaştı ve oyun içinde pozitif atraksiyonlara girmeye başladı.


Zaten Roma da ilk yarının sonuna kadar pozisyon bulamadı ve maçın ilk devresi bu şekilde noktalandı. Totti'nin orta saha civarında topları toplaması ve iki yanından hızlı hücuma katılan Mancini ve Guily'i kullanarak tehlike yaratma prensibi malesef önde bitirici bir oyuncu daha bulunmayınca sekteye uğruyor. Öyle olunca da defansif açıdan hiçbiri çok güçlü olmayan De Rossi, Pizzaro ve Perrotta'dan birini daha kesmek zorunda kalıyor Spalletti ve takımın dengesi epey bozuluyor. Buna çözümolarak Perrotta sanki bir hücuma yönelik orta saha gibi sürekli ceza sahası civarında bitiyordu ancak o da dün gece ortalıkta gözükmedi.

Söylemek üzücü ama Real Madrid çok daha güçlü şu anda Roma'dan. Spalletti'nin prensibi tuttu ve ikinci yarının başlarında Roma Totti-Mancini işbirliğiyle golü buldu ancak kadro çok yetersiz. Mesela Roma sağ açıkta Guily'i kullanmak zorunda ve Mancini ile onun alternatifleri Taddei'den ibaret. Real'in çok fazla kullanmadığı Robben Roma'da olsa nasıl bir etki olurdu çok merak ediyorum, yetenek düşmanı Guily'nin yerine. Zaten maçın son yarım saati tamamen Roma yarı sahasında geçti. En iyi yanı defans kurgusu olan Roma bir de aksayan Panucci'yi değiştirince Real'i bir nebze kilitledi ama yine de iki net pozisyon buldu Real, güç farkından sebeple.

2-1 iyi skor değil tabi ama güç farkı iki takım arasında oluşacak diğer parametrelerin hepsinden daha etkili olduğ için Roma'nın deplasmandan turla dönmesinin çok zor olduğunu söylemek çok da zor değil.


İkinci maça bir türlü dahil olamadım, ama İnter'in gücünün aslında biraz da suni olduğunun kanıtı gibiydi. Hesapta olmayan ve bence haksız -ikinci sarı kısmından bahsediyorum- kırmızı kartı bir kenara koyarsak İnter her zamanki orta sahası kalabalık ve güçlü kurgulu takımlara karşı zorlanma geleneğini sürdürdü ve neredeyse pozisyon bile bulamadı, tıpkı Fenerbahçe'ye karşı olduğu gibi. Bu anlamda onlar için Liverpool en zor eşleşmeydi diyebiliyorum şu an. Yine de on kişiyle avantajlı bir skor almaları imkansız değildi, Kuyt'un golüne kadarki görüntüye bakarsak. Yan yorumlar, Vieira sakatlıktan kurtulamamış gibiydi ama kurtulsa bile eski Vieira asla olamayacak. Forvet hattında İbrahimovic çok etkisizdi. Chivu muhakkak stoper oynatılmalı sol bekten ziyade. Bu turu da büyük bir sürpriz olmadığı takdirde Liverpool geçer artık.

Bugüne gelince, Fenerbahçe-Sevilla eşleşmesi hakkında daha önce yazdık, rakibin en tehlikeli hücum hattı olan kanatlarına özel bir önlem göremedim, hayırlısı olsun. Özellikle Boral'ın yerine Gökçek bekliyordum.

Söylentiler olsa da bir süredir oynamayan Rosicky ve van Persie dışında Arsenal tam kadro, Almunia belki oynamaz ama onun da yedeği sağlam. Milan'da üçüncü kaleci Fiori'nin oynama ihtimali var deniyor ancak ona da inanmıyorum. Bu maç birbirine zıt Arsenal futbolu ve Milan futbolunun karşılaşması açısından güzel olacak. Özellikle ilk maç için bu geçerli zira Arsenal kazanamadığı takdirde Milano'dan turu çıkaramaz gibi. Milan son zamanlarda çok formda ve orta sahada bence bariz bir üstünlükleri var hem fiziksel hem de teknik açıdan, ama Arsenal'in ikiyle çarpılmış hızı karşısında nasıl bir reaksiyon verebileceklerini tahmin edemiyorum. Çok güzel bir alan savunması örneği görebiliriz Ancelotti'nin klasikleri arasından.

Kei Nishikori


Michael Chang ve Aaron Krickstein 80'lerde ilk ATP turnuvalarını kazandıklarında 16 yaşlarındaydılar. 90'da ATP Tour adı altında oynanmaya başlandıktan sonra profesyonel tenis, rekor 98'de yine 16 yaşında Adelaide'de (yarı finalde Agassi'yi eleyip) şampiyon olan çelimsiz bir Avustralyalı çocuğa yazılmıştı. Lleyton Hewitt'e yazılan bu rekora 10 senedir hiç yaklaşan olmamıştı, geçen haftaya kadar.

18 yaşındaki Japon tenisçi Kei Nishikori, anime kahramanlarına benzeyen adıyla, geçen hafta elemelerden gelerek katılmaya hak kazandığı Delray Beach turnuvasını kazanarak herkesi şok etti. Yarı finalde Amerika'nın 3 numarası Sam Querrey'e karşı 4 maç puanı çevirip finale çıkması ve finalde de James Blake'e karşı 0-1'den geri gelerek şampiyon olması oldukça etkileyici. Yazılanlara bakılırsa, yaşından beklenmedik üzere oldukça soğukkanlı bir oyuncu. Ve ufak tefek fiziğine rağmen savunmadan ziyade atak oynayıp, winner kovalayan bir oyun yapısı var.

Adını da bir kenara not etmekte fayda var.

19 Şubat 2008

Alemciler

Fransızların iki altın çocuğu Richard Gasquet ve JW Tsonga, Davis Cup'ta Romanya'ya karşı kazandıkları çiftler maçına Romanya'da bir gece kulübünde devam ediyorlar. Bomaye!


14 Şubat 2008

Marsel İlhan


Asıl adı, Marsel Khamdamov. 16'sında Özbekistan'dan gelip İstanbul'a yerleştiğinde, aslında bela bir maceraya girdiğinin farkında değildir. O süreden beri, dünyanın hala iyi bir tenisçi çıkaramayan yegane ülkelerinden birinin tek umudu, yeni ismiyle Marsel İlhan. Mutlaka adını duymuşsunuzdur, sadece futbol haberi vermiyoruz biz imajı çizmeye çalışan futbol haberleri ve futbol sayfalarında ufak haber olarak arada ismi geçer.

Bugün ajanslara düşen habere göre kariyerinin en iyi derecesine çıktı, tur 307.'si. Yeni yılın ilk haftasında bir sponsorluk anlaşması okumuştum, genel müdürlüğünü sevgili Alp Evcimen'in yaptığı Çelik Motor, Marsel'e sponsor oldu. Teniste elbette sponsorluk çok önemli, herhangi bir kaynak olmaksızın dünyanın dört bir yanındaki turnuvalara katılabilmek tabi ki çok zor. Bu turnuvalarında oyuncuya tecrübe, sıralamada ilerleme ve para olarak geri döndüğünü söylemeye zaten gerek yok. Bu bahsettiğim haberde, Marsel'in Avustralya'ya gittiği ve qualification (eleme) oynayacağı yazıyordu. AO'da elemeleri takip ettim ama Marsel yoktu, işin aslı da zaten Marsel'in elemeler için 27. yedek olduğuymuş. Bu çıkışını sürdürürse bu sezon sonunda ilk 200'e yakın bir sıralamayla, GS elemelerine girebilir.


Marsel'i açıkçası hiç izlemedim, 87'li ve ilk 300 sınırında. Evet, yaşıtları Grand Slam oynuyor devamlı olarak ama mevcut şartlarla çok daha iyisini beklemek biraz haksızlık olur. Söylenenlere göre iyi bir servise ve gittikçe iyiye giden bir forehand'e sahipmiş. Size olarak da 1.90'lık boyu bir artı. Gerçi çevresinde şimdiden "Marsel, Baghdatis'ten iyi" sesleri var, sanırım bu çocuğa yapılması gereken en son şey gereğinden fazla sorumluluk yükleyip, baskı altına sokmak. Bireysel sporlarda mücadele eden sporculara ülke olarak hiç bir zaman becerilmemiş olan şeyi yapmalı, onu kendi haline bırakıp, oyununu geliştirmesini beklemeli.

Belki gerçekten de yetenekli, belki asla ilk 100'e giremeyecek, bırakalım çıkabildiği yere kadar çıksın.

Ronaldo...

Bizim nesil için yeri ayrıdır Ronaldo'nun. 20'li yaşların başlarında sakatlık belasından, sonlarında ise fazla kilolar ve kondüsyon sorunundan kurtulamamasına karşın, sağlam ve fit olduğu zamanlarda öyle bir futbol oynamıştır ki, uykudayken sorsalar bana en iyi golcü kim diye, otomatik Ronaldo derim bilinçaltı.


2000 yılında sakatlığından dönüş maçında oyuna girdikten 7 dakika sonra dizindeki bağları tekrar haşat etmesi, futbol izleyicilerinin en zor anlarından biri olmuştur. Fakat ardından gelen 2002 Dünya Kupası mucizesi ile başlayan (mucize diyorum buna çünkü bu denli ağır bir sakatlığı iki kez yaşayıp da böylesine bir geri dönüş yapan adam sayısı sanmıyorum ki fazla olsun) ve bikaç saat öncesine kadar geçen zaman içerisinde formsuz dönemler geçirse de genelde yine dünyanın en iyi forvetleri arasındaki yerinden pek de aşağılara düşmedi. Ve hepimiz o meşhur sakatlığı unutmuşken, tamamen iyileşti zannederken, 6 yıla yakın süredir arıza çıkarmayan tendonlar tekrar hortladı ve Ronaldo mâlesef sahalardan uzunca bir süre için ayrılmak zorunda kalacak.


Eski sakatlık olup olmadığı henüz net bilinmiyor ancak kendisiyle görüştüğünü söyleyen Leonardo'nun ifadesine göre Ronaldo hissiyatın aynı olduğunu söylemiş. Korkulan olursa Ronaldo'nun futbol kariyerinin bitmesi bile gündemde. Şu an için yapılan ilk tahminler 9 ay futbol oynayamacağını ön görüyor. Aslında yalnızca 31 yaşında Ronaldo. Çok genç yaşından beri süperstar kategorisinde olması ve başından birçok şey geçmiş olması sebebiyle daha yaşlı zannedilir genelde. Ama bir kez daha aynı sakatlıktan dönüş için gerekli psikolojik gücü bulabilir mi? Yaşlanan vücudun etkisiyle öncekinden daha sancılı ve zor olacağını da hesaba katarsak, sanmıyorum ki Ronaldo futbola tekrar dönebilmek için var gücüyle çalışsın.

Gerek de yok bence. Ronaldo, bu saatten sonra ne yaparsa yapsın, hep bir efsane olarak kalacaktır. Tüm zamanların en iyi futbolcuları sayılırken adından her zaman bahsedilecektir. Ve yanına bir de "sakatlıklar olmasaydı..." ibaresi eklenecektir.

11 Şubat 2008

08 Şubat 2008

En İlginç Takas

NBA tarihinin en garip takaslarından biri gerçekleşti bu hafta içinde. Az biraz bu lige ilgi duyan herkes biliyordur zaten takasın ana hattını, ben tekrar edeyim: Shaquille O'neal'a karşılık Shawn Marion + Marcus Banks. Kısa bir değerlendirme yapacağım, ama peşin peşin belirteyim ki bence bu takas iki tarafa da yarayan ancak amaçlar göz önüne alındığında Suns'ı daha fazla ihya edecek bir takas.


Öncelikle neden çok ilginç olduğunu belirteyim. Bu takas başlı başına bir kumar. Yıllardır makine düzeninde işleyen ancak şampiyonluğun 1-2 adım gerisinde tıkanıp kalan Suns için düzenini bozmak yerine ufak tefek rötuşlar yapmak hep daha mantıklı öneri olarak gözükmüştü. Hali hazırda ligin şampiyonluk adayı takımlarından birinin böyle bir radikal değişikliğe gitmesi başlı başına bir kumar. Ama Steve Kerr'ün Yahoo'daki yazılarından da böyle fantezi takasları sevdiğini biliyoruz.

Olayın bence bir başka boyutu da var. Shaq çok değil beş sene öncesine kadar lig tarihinin en dominant pivotlarından biri olarak kabul ediliyordu. Lakers'tan takas olmadan evvel son sezonunda finalleri domine etmiş ve kaybedilen seri sonrası Kobe ile aralarında bir çekişme oluşmuştu. Shaq Miami yoluna koyulduğunda değeri sorgulanmaya başladı, fazla kilolarından ve maç seçmesinden dem vuruldu, yaz aylarında kendine iyi bakmadığı ve sezona formda girmediği konuşuldu.

Shaq Heat ile şampiyonluk kazandıktan sonra tekrar düşüşteydi ve bu takas sayesinde değeri tekrar sorgulanmaya başlandı. Sorgulanmaktan ziyade, Suns sahasında taraftarları selamlarken gösterdiği yüzük parmağını bir kez daha doldurup dolduramayacağı konusunda makul tartışmalar yapılıyor şu anda. Halbuki bu adam daha bu sene içerisinde, takas söylentileri çıkmadan evvel kimsenin yanına yaklaşmak istemediği bir adam değil miydi?

Burada Shaq'ın söylediklerini de dikkate almak gerek. Miami'nin sistemi içerisinde çok verimli olamadığını ve motive olduğu takdirde tekrar çok tehlikeli bir oyuncu olabileceğini söyledi. Bu konuda sonuna kadar katılıyorum, kimse Suns'ın mevcut sistemi içinde aktif bir parça olmasını beklemiyor ama Shaq eklentisiyle Suns'ın durdurulması zor hücumuna en azından maçın belli dönemleri için çok tehlikeli bir boyut kattığının da farkında olunmalı. Suns'ın hücum sahasında pek de bir şey kaybetmediğini, aksine fazla fazla kazandığını düşünüyorum.

Marion suns hücumunda aktif bir parçadan ziyade tamamlayıcı görevi görüyordu. Hiç bir zaman bel bağlanmaması gerektiğini düşündüğüm dış şutunun yanında en önemli katkısı hücum ribaundları ve Nash'in yaratıcılığını daha etkin bir hale sokan pota altı ve hıclı hücum bitiriciliğiydi. Suns'ın zaten contender takımlar arasında en kötü ribaund potansiyeline sahip olduğunu düşünürsek Marion'un katkısını bir anlamda kapatabileceklerini düşünebiliriz. Marion'un gidişi aynı zamanda yıllardır daha aktif bir rol oynamayı bekleyen Diaw'dan da önemli katkı alınması demek, ki onun ilk beş oynadığı 2006 playofflarında verdiği katkı da açık. Şimdi Suns Nash-Bell-Hill-Diaw-Amare beşiyle eski sistemini ufak eksiklerle oynamaya devam ederken, aynı zamanda sahada Shaq varken yarı sahada da çok rahat boşluk bulabilecek bir takım haline geldi.

Marion'un savunma katkısı çok aranacaktır şüphesiz. Her deliğe parmağını sokan, her boşluğa uzanan, gerektiğinde rakibin kısa skorerini ya da uzun forvetini tutabilen bir oyuncu olması hızlı hücumlara en büyük darbeyi vuracaktır şüphesiz. Ancak Suns'ın aynı zamanda istikrarı olmayan bir savunmaya sahip olduğu da bir gerçek. Şimdi Shaq sahadayken belki daha az penetre ile karşılaşabilecekleri ihtimalinin yanında, uzun zamandır aradıkları Duncan'ı savunabilecek oyuncuyu da buldular.


Bunların yanında, Shaq'ın gelişinin takıma katacağı hava ve motivasyon var. Etrafındaki oyuncuları onore etmeyi çok iyi bilir Shaq, keza taraftarı da, ek olarak kritik bir playoff maçında tecrübesiyle ağırlığını koyup Nash'in üzerine binen aşırı yükü biraz daha hafifletecek olması da cabası. Shaq'ın şu anda ölüsünün yaptığı rakamlar 14.7 sayı, 7.8 ribaund. Biraz daha motivasyon ve hırsla rakamlarını 18-10 civarına çekebileceğini ve Marion'un rakamsal bazda yaptığı katkıyı verebileceğini düşünmek çok mu ütopik? Adamın üç farklı takımı şampiyonluğa taşıyarak lig tarihindeki cvsine en kral katkıyı yapacak için oynuyor olmasını düşünün.


Heat tarafına bakarsak, bu seneki çirkin durumları sebebiyle onlara sempati duyamasam da, şu andaki durumları sayesinde radikal değişiklik yapması gereken takım sayısının bir inmesine ve Shaq'ın Suns için bir kumar malzemesi haline gelmesine imkan sağladılar. Artık Shaq onlar için bir kangren haline gelmişti ve karşılığında Wade'le uyumlu oynayabilecek çok iyi bir oyuncu kazandılar. Banks'in kontratı kötü ama Shaq'ınkinin yanında lafı edilmez. Yine de finansal açıda iki takımın da kaybı yok toplam rakamlara bakıldığında. Aynı zamanda Marion'un kontratı bittiğinde cap 35 milyon dolar seviyesine inecek ve bu sene drafttan yıldız bir point guard alacaklarını düşünürsek iki sen sonrasında Derrick Rose (mesela) - Wade - yıldız - Haslem - Blount gibi bir beş kurabilirler. Şık hareket.

Beylik tahminlerimi de yapayım. Bu takasla Suns NBA Finali oynar ama kaybeder. Heat ise bu yaz 1. sıradan Beasley seçer, 2009 yazında Banks-Wade-Beasley-Haslem-Brand beşiyle girer.

Chambers Olimpiyat Koşar mı?

Bu yaz Çin'de gerçekleşecek Olimpiyatlar'ın belki de en merakla beklenen yarışı olan erkekler 100 metrede, herkes Asafa ve Gay'i konuşurken bir aday daha ortaya çıkıverdi. Aslında "aday" kelimesini kullanmak için henüz çok erken keza bu işin ağaları tarafından hâlâ şiddetle karşı çıkılan bir vaziyet. Evet, Dwain Chambers'tan bahsediyorum. Bir dönem adı en iyiler arasında anılan, daha sonra doping skandalı ve ardından gelen garip bir NFL Europe kariyeri. NFL yetkililerinden Chambers'ın sıkı doping kontrollerine tabi tutulacağı şeklinde bir açıklama gelmesinin ardından ağır bir sakatlık geçirerek ortadan kaybolması doping ihtimallerini tekrar gündeme getirmişti. (Hemen akabinde de NFL Europe kapandı. Bu bambaşka bir konu ancak bu sayede Chambers'ın doing kontrolleri de askıya alınmış oldu.) Bunun üzerinden fazla zaman geçmedi ki, Chambers tekrar koşabilmek için hukuki mücadeleye girişti. Karmaşık ve tuhaf bir dönemin ardından (federasyon önce reddetti, sonra kabul etti, vs.) yapılan son açıkamaya göre Chambers Dünya Salon Şampiyonası seçmelerinde koşabilecek, ve büyük ihtimalle de güle oynaya katılacak şampiyonaya. Sanmıyorum ki İngiltere'de onun kalibresinde bir atlet olsun.


Hatırlarsınız pistlerden 2 seneliğine ayrılmadan önce rekor adayları arasında gösteriliyordu bu adam. Tim Montgomery, Asafa Powell ve Dwain Chambers arasında müthiş bir rekabet beklenirken Asafa'nın bir anda tek kalması belki de Tyson Gay'in 100 metre dünya şampiyonluğunu kazanmasına yol açtı. Şimdi ise Chambers'ın Olimpiyat koşmasına izin verilir mi, verilse bile Gay-Powell rövanşının gölgesinden çıkabilir mi, bilemiyorum.

Camianın ağır toplarından Lord Sebastian Coe (hani şu Wilson Kipketer'den önce yıllarca 800 metre dünya rekorunu elinde tutan adam), bu işe şiddetle karşı çıkıyor. İki senedir doping kontrolüne girmeyen ve ceza almış bir adamın Olimpiyat etiğine aykırı olduğunu düşünenler arasında İngiliz atletler de var, ancak onlar biraz da Chambers'ın kendi yerlerini almasından çekiniyor olabilirler.

Sonuç olarak ne karar çıkarsa çıksın, bu iş tartışılacaktır. Özellikle şu ara İngiliz gazetelerinde sürekli bir Chambers haberi görmek mümkün. Kendi içinde bile henüz net bir görüşe varamayan İngiliz medyası, şu an muhtemelen Chambers'ın derecelerini bekliyor. Eski günlerine dönüş ihtimali belirirse, sanmıyorum ki İngilizler işin etiğini düşünmeye devam etsinler. O zaman ciddi lobiler başlayacaktır ve bir şekilde Chambers Olimpiyat koşacaktır.

"Bence" diyelim bir de, atıp tutuyor gibi görünmeyelim.