30 Ağustos 2008

Selam olsun size

Transfer haberlerini Fotospor'dan takip edip, sezon başladığında balonlar patlayınca kadere isyan edeceksin.

Çekirdekçi taraftara kızıp stada gitmeyeceksin, stada gidene bağırmıyorlar diye kızacaksın. Küfredene bağıracak, küfretmeyene küfredeceksin.

Bütün paranı bahise yatırıp kaybedince herkesi şike yapmakla itham edeceksin. Ligin son haftası çığrından çıkacaksın.

Yapılan transferi beğenmeyeceksin, yapılamayacak olanı isteyip elde edemeyince hırçınlaşacaksın. 2 ay önce methiyeler düzdüğün yönetim bugün işbilmez, kifayetsiz muhteris ordusu olacak.

Her lafın "endüstürüyel futbol"la başlayacak ama mahallendeki amatör maçların oynandığı sahaya gitmek yerine götünü devirip Fransa ligi maçlarını takip edeceksin.


Rıdvan ilâhın olacak, doğru söylese de kulu kölesi olacaksın yanılsa da peşinden koşacaksın. Hiçbir yorumcunun süzme tarafsız olamayacağı gerçeğiyle yüzleşemeyeceksin. Senin fikrine en yakın adam en doğrusu olacak. Hıncal Uluç'u duayen kabul edecek, ipe sapa gelmez önerilerini ciddiye alıp gerçekten de işe yarayabileceklerini düşüneceksin.

"Endüstürüyel futbol"dan tiksineceksin ama Xabi Alonso'ya daha fazla para veremeyip Josico'ya kaldığın zaman "koskoca dünya kulübü kimlere kaldı..." diye çemkireceksin.

"Altyapıya önem verilmesini şiddetle destekliyorum" derken lig maçında ilk 11'e sürülen 20 yaşındaki adama "bu çocuğun ne işi var burada" muamelesi yapacaksın.

Yapılan transfere 3 hafta sabredip 4. hafta ıslığa, yuha kalkacaksın. 5. hafta iyi oynadığında kral o olacak, 6. hafta kötü oynadığında yine itin mabadına sokacaksın. Tahammülsüzlük hobin olacak.

Ümit Özat nefes alamadığında duygusallaşacak, ertesi gün içindeki hayvanı salacaksın.

Sen üstüne alınma, ben bizimkilere yazdım bunları

28 Ağustos 2008

Türk futbolu hakkında ne düşünüyorsunuz sayın Baros?


Sayın Adnan Polat, Türk basın mensuplarının yattığı rüyaya inat Skibbe'nin işine son vermediği bir basın toplantısı düzenledi. Pek alışık olmadığımız şekilde, Şampiyonlar Ligi'ne kalamadıkları için taraftardan özür dileyip, yine ilginç bir şekilde hakeme yüklenmeden sorumluluğu üstüne aldı.

Sonra Milan Baros salona davet edildi. Adnan Polat en davudî sesiyle basına, soruları olup olmadığını sordu. Ve muhteşem soru hemen geldi;

- Kendisine Türk futbolu hakkında ne düşündüğünü sorabilir miyiz? 3-2'lik Çek Cumhuriyeti maçını da hatırlatabilirsek...

Geldiğiniz, daha doğrusu gelemediğiniz, takılı kaldığınız yer budur. Soruyu kendin soramaman ayrı bir absürtlük (adam İngilizce biliyor, Adnan Polat tercümana ihtiyaç duymuyor, senin özelliğin nedir? İşe girerken verdiğin CV'de kesin "İngilizce - İyi" yazıyordur.) Sorduğun soru yarın gazeteye yazacağın sikko yazıyı doldurmak için, Baros'un düşüncelerini merak ettiğin için değil.

"Baros, Türk futboluna hayran olduğunu, özellikle Çek Cumhuriyeti maçını unutamadığını söyledi"

25 Ağustos 2008

Oktay, bırak bu işleri...

Eğer rahatsız olan varsa kusura bakmasın ama heves yetersizliğinden ötürü düzgün girişli, akabinde gelişim bölümü olan ve sonuç paragrafıyla bağlanan bir yazı yazmayacağım. Sezon boyu tüm maç yazılarım da böyle olabilir. Bir yanım Beşiktaş yazmak/konuşmak istemiyor ama bir yandan da not düşmek, abukluk varsa da paylaşmak gerekir diye düşünüyorum. O yüzden ağzımıza ne gelirse...

Oktay'la başlayalım; Lig TV'den yine başarısız bir yorumcu seçimi. Bir de her nasılsa "hocam" Oktay olmuş ya da Melih Şendil konuğu hoş tutma işini abarttı artık. Daha ilk maçta, İbrahim Üzülmez'in sol beke dönmesi gerektiği yorumu ve maçın yıldızı olarak Serdar Özkan seçimiyle eyvah dedirtti. Eyvah deme sebebi, maç öncesi Lig TV izlemeye bayıldığımdan değil, senelerdir izlemiyorum, ama bu sezondan itibaren Rıdvan dönemindeki gibi maç içi yorumlar da dönmüş durumda. Yani yarın bir gün çıldırma noktasına geliriz. Üzülmez'in ortadan kaybolduktan sonra yine iyi futbolcu zannedilmeye başlaması yerine göre acı verici, yerine göre komik. Tello savunmada aksıyor deniyor. Cevap şudur: Kimse Üzülmez'den daha fazla aksayamaz. Hücum konusuna girmeyelim. Maçın yıldızı Serdar Özkan'a gelince, Serdar bol çalım attı, birkaç orta yaptı, üretimi azdı. Delgado'ya ayıptır.

Birkaç gün önce yine Lig TV'de Beşiktaş'ı sezon öncesi masaya yatırma programı vardı, yatıranlar da yine kötü seçimler tabii; Sanlı Sarıalioğlu, Ömer Güvenç ve Turgay Demir. Kadro böyle olunca izleyecek başka bir şey olmasa bile 6-7 dakika tahammül edebildim, o kısıtlı süreye de Turgay Demir "Bobo tek santfor oynayamaz, sırtı dönük top tutamaz, Bobo sadece boş alan buldu mu etkili" gibisinden Ömer Üründül ezberleri sıkıştırdı. Bu Bobo'yu küçümseme işini Üründül'ün sürdürmesi şaşılacak bir durum değil de, sözde her maçını izleyen Beşiktaş yazarları nasıl bu kadar bakarkör olabiliyor, bilemiyorum. Artık Bobo'ya kemküm edemeyen Sanlı da ilk yarım sezonundan sonra "bonservisi alınır da Bobo takımda tutulursa kulübe tankla yürürüm" demişti.

Ertuğrul da kaldığı yerden devam; maç 2-2'ye geldikten 5 dakika sonra ikinci golün enfes asistini yapan Holosko'yu çıkarıp Serdar Kurtuluş'u alıyor, sahada hala Tandoğan var bu arada. 2-0 geriye düşmenin akabinde yaptığı hamle de Aydın-Özkan değişikliği. Bu kadar laf ola bir değişiklik ancak basketbolda görülebilir; sınırsız oyuncu değişikliği yapılabilen basketbolda.

Bu sezona "iplemiyorum, iplemeyeceğim" parolasıyla giren, dün de 90. dakikaya dek koltukta yatarak maçı seyreden, yenen gollerin ardından telefonda pozisyonu eğlenerek tartışan, 2-2 yapan golde bile tepki vermeyen ama mal Antalya taraftarının abuk tepkileri ve golü Bobo'nun atmasıyla, biraz da bağırmayı özlediğinden sonda yine cozutup tüm Kızıltoprak'a golü haber veren biri olarak bakalım bu işin devamını getirebilecek miyim. Gelecek haftadan bile şüpheliyim.

17 Ağustos 2008

Neden? Ya da hâlâ neden?



Basketbol ve voleybol maçlarında dinledik. Sıradaki dalı merakla bekliyorum, kontrolsuz bir şekilde.

Fotoğraf google'da yapılan arama sonucunda www.spordostluktur.com sitesinde bulunmuştur.

15 Ağustos 2008

Jalen Rose

Öylesine gezinirken rastladım bu hikayeye de, Air Canada Center'da çalışan Herman adında bir teknisyene ait. Türkçe'sini koyuyorum aşağıya,

"Air Canada Center'da teknisyendim eskiden. Güvenliğin izin verdiği zamanlarda, işe erken gidip, oyuncularla muhabbet ederdim. Bir gün yine sahanın kenarında takılıyordum ve oyuncularla konuşmaya çalışıyordum. Onlar soyunma odasına gidince, ben de geri dönmek için asansöre yöneldim. Asansörün kapıları tam kapanırken birisi kapıyı tutmam için bağırdı, ben de tuttum. Giren Jalen Rose'du. Muhabbet etmeye başladık, ordan burdan geyik yapıyorduk. Çok arkadaş canlısıydı. O geceki Cavs maçı hakkında konuşmaya başladık.

Ben (şakayla karışık): Ne dersin, bu gece Bron'dan fazla sayı atabilir misin?

Jalen: Tabi ki!

Ben: Bahse var mısın ?

Jalen: Her türlü.

Ben: Anlaştık, 5 dolarına Bron senden fazla atar diyorum.

Jalen (gülerek): Tamam. İzle beni oğlum!

O gece, LeBron'un ligde ilk 50 attığı geceydi. Ertesi hafta ofise girdim ve patronum bana bir zarf bırakıldığını söyledi. Zarfın üzerinde "o ukala teknisyen" yazıyordu, içinde de 5 dolar vardı.

O zamandan beri Jalen hayranıyım."


Herman'ın anlattığı maçta Lebron 6/12 üçlükle 56 sayı atar. İlk kez 50 barajını geçmiştir. Rose belki iddiayı kaybeder ama maçı 30 sayı, 7 ribaunt, 3 asist, 3 top çalmayla bitirip, Raptors'a kazandırır.

14 Ağustos 2008

Holden-ov & Hammon-ova

JR Holden ve Becky Hammon. Bundan yıllar önce hayal dahi edilemeyecek olan durumsa, iki isim arasındaki ortak nokta, yani Rus bayan ve erkek basketbol milli takımlarının ABD'li guardları olmaları.

Antrenör Martin mi, Yüzücü Marin mi ?

Linki az önce batug'da gördüm. Milliyet yazarı sevgili Gökhan Türe; olimpiyat boyunca başarılı yayınlarıyla TRT'yi denize döken Eurosport ekibinin de yarışlar boyunca sık sık değindiği ve benim de ilk gün üzerinden kısaca geçtiğim Manaudou - Pellegrini - Marin aşk üçgenini okurlarıyla paylaşmak istemiş. Pekin'de de sığ haberleriyle, olimpiyat boyunca sınıfta kalmayı başaran gazeteleri göz önüne aldığımızda aslında hoş bir şey tabi böyle enstantaneleri okurla paylaşmak.

Ancak, sevgili Türe biraz özensiz, daha çok kulaktan dolma kaleme almış olayı, bu yüzden de düzeltmek istedim yanlışlarını. Tabi Milliyet'te bu haberi okuyan insanların ancak çok ama çok ufak bir kısmı bu blogu okuyacaktır ve doğrusunu öğrenecektir ama önemli değil. Zaten çoğunluğa alternatif bir iş yapıyoruz burada en nihayetinde.

Birincisi, Türe'nin "İtalyan antrenör Luca Martin" sandığı kişi şu an Pekin'de aktif olarak yarışmakta bulunan İtalyan sprinter Luca Marin.

Manaudou, Marin'le tanışmadan önce zaten 17 yaşından beri Avrupa, olimpiyat ve dünya şampiyonlukları bulunan, Fransa'nın son 50 yılın en iyi bayan yüzücüsü olarak lanse edilmiş elit bir isimdi. Yani "antrenör Martin" veya yüzücü Marin'le başarıya ulaşmamıştı, ki kariyeri boyunca yeteneğine rağmen, çalışma etiği yüzünden kendi kulüpleri tarafından dahi sıklıkla eleştirilen bir isimdi Manaudou.

Ayrılığın gerçekleştiği 2007'deki Avrupa Şampiyonası öncesinde ve sırasında, bu kişisel sorunlara rağmen Manaudou başarılı olmuş ve 4 madalya birden kazanmıştı. Ayrılık sebepleri de kıskançlık değil, Manaudou'nun Marin'le beraber antreman yapmak için taşındığı İtalya'da da çalışmaları aksatması ve bu yüzden sık sık havuz başında, herkesin önünde ettikleri kavgalardan birinde yüzüğü havuza attığı biliniyor Manaudou'nun.

Bu arada Marin - Pellegrini ilişkisi de "bu ayrılık sırasında" değil, daha sonra gerçekleştiği biliniyor, ki zaten Manaudou da boş durmadı, o da Fransız yüzücü Benjamin Stasiulis'le beraberdi.

Kısaca işin özü bu. Bu kadar magazin yeter, yetmez diyenlere konu hakkında yazılmış güzel bir makale önerebilirim.

3. Torbaya Açılan Yol

Şampiyonlar Ligi'nde gruplara tek maç kalırken, torba senaryoları da şekillenmeye başladı. Galatasaray'ın gruplara kalması halinde 4. torbada yer alacak olması garanti gibi. Fenerbahçe için ise işler biraz daha karışık durumda. Katsayısı yüksek bir çok takımın kendi liglerinde Şampiyonlar Ligi için vize alamaması sonucunda Fenerbahçe 2. öneleme öncesinde 4. torba takımları arasında 3. sıradaydı. Glasgow Rangers'ın bu turda elenmesiyle önünde sadece Olympiacos kalmış oldu ve dün gece de Olympiacos, Anorthosis'ten deplasmanda 3 yedi. Artık turu alması çok zor, elenmeleri ve Fenerbahçe'nin de tabi Partizan'ı elemesi takdirde 4. torbanın en yüksek puanlı takımı haline gelecek.

Yukarıdaki tabloda siyahla yazılı takımlar direk gruplara katılan takımlar, maviler ise önelemedeki takımlar. Tabi bu mavi takımlar, eşleşmelerdeki seribaşları baz alınarak yazılmış durumda. Bu durumda, Fenerbahçe'nin tarihinde ilk kez 3. torbaya çıkabilmesi için Olympiacos'la beraber üzerinde yer alan bir seribaşının daha elenmesiyle mümkün olacak. Mesela Galatasaray'ın Steaua'yı elemesi gibi. Atletico Madrid'in Schalke'yi 1-0'ın rövanşında Vicente Calderon'da elemesi veya 0-0'ın rövanşında Basel'in evinde Guimaraes'e elenmesi Fenerbahçe için yeterli olacak.

Galatasaray için durumu irdelersek, onlar UEFA Kupası mirasını tükkettikleri için sıralamada oldukça düştüler ve şu an yaklaşık 30 puanla 87. sıradalar. 3. torba şansları daha zor. Ama nasıl olur diye merak eden varsa, Anorthosis'in Olympiacos'u, Guimaraes'in Basel'i, BATE'nin Levski'yi, Dinamo Zagreb'in Shakhtar'ı, Partizan'ın Fenerbahçe'yi ve Brann'ın Marsilya'yı elemesi gerek.

13 Ağustos 2008

Phelps 5/8


Ian Thorpe turnuva öncesi yorumlarda devamlı Phelps'in "8 rekorlu 8 altın" projesini gerçekleştirmesinin zor olduğunu ve bunun olma ihtimalini az bulmasını da yoğun programa dayandırıyordu. Ne yalan söyleyeyim bana da çok olası gözükmüyordu, tamam belki 8 altını alabilirdi Phelps ama bunu 8 rekor kırarak başarmak çok fantastik bir rüya geliyordu bana. Özellikle de, 4 x100 bayrakta bu rüyanın erken biteceğini düşünüyordum. Ama Jason Lezak'ın, Alain Bernard'ı geçtiği o son metrede en büyük riski atlattı Phelps, bugün 8 hedefin 5'ini tamamlamış durumda ve Thorpe da Phelps trenine atlamış durumda.

Kalan yarışlarına baktığımızda, ilk olarak 200 m karışıkta yüzecek, az önceki elemele serisini alışkın olmadığımız şekilde rekor kırmadan kazandı. Muhtemelen kasmadı ve kendi standardında vasat bir derece yaparak 6. oldu genelde. Yarınki yarı finallerde dereceler daha da aşağı inecektir. Özellikle finalde, çıtayı düşürmemesi lazım Phelps'in, olası Cseh veya Lochte sürprizlerinden korunmak için. 7. yarış 100 m kelebek, kelebek Phelps'in güçlü olduğu kategroilerden biri, ona ayak uydurması olası tek isim Phelps'in rekorunu kırdıktan sonra, 2 kez daha geliştiren Ian Crocker. Ancak Phelps, Crocker'ı daha önce özellikle büyük yarışlarda defalarca geçti ve bu formuyla sorun yaşamaması gerek. Son yarış ise 4 x 100 m karışık olacak ve bu da ABD takımının oldukça rahat kazanması gereken bir kategori. Evet, Phelps için her şey yolunda gidiyor ve muhtemelen 4-5 gün içerisinde gelmiş geçmiş en iyi yüzücü olduğunu ilan edecek dünyaya.

Benim asıl beklediğim yarış, daha önce de dediğim gibi, 100 m serbest. Çok büyük rekabet var burada ve sonucu kimse kestiremiyor. Amerika'nın Fransa'yı geçtiği epik yarışta Bernard'ı geçen Jason Lezak da o yarıştan sonra da kendini favoriler arasında bulmuştu ama şu ana kadar en fazla bronzu zorlar gibi duruyor. Yarı finaller çok eğlenceliydi aslında, ilk seride Alain Bernard adeta uçtu ve Eamon Sullivan'a kaptırdığı rekoru geri aldı. Ama bir kaç dakika içinde yüzülen 2. yarı final serisinde Eamon Sullivan rekoru geri aldı ve bu seride gerçekleşen önemli bir olay da burada ünvanını koruyup altını amaçlayan ve büyük ihtimalle yüzmeyi bırakacak olan efsane Hoogenband'ın kariyerinin en iyi derecelerinden birini yüzmesi bu yaşında. Eamon Sullivan başından beri altın adayım benim ama rakibinin de Alain Bernard gibi her an herşeyi yapabilecek bir sprinter olduğunu unutmamak gerekir. Öyle ki bu kategoride yapılmış en iyi 5 derecenin 3'ü Bernard'a, 2'si Sullivan'a ait ve hepsi son aylarda yapıldı. Hoogenband şu an için bu ikisinden bir adım geride gibi ve herhangi bir kötü performansta sürpriz madalya için hazır bekleyen Lezak, Nystrand, Targett gibi kaliteli sprinterler mevcut. Tahminim; 1-Sullivan, 2-Bernard, 3-Hoogenband şeklinde.

Bayanlarda Kirsty Coventry'nin altın alamamasına üzüldüm, 2'si gerçekten kıl payı olmak üzere 3 gümüş ve 1 dünya rekoru da Zimbabwe için hiç fena değil açıkçası şu ana kadar. Rice ve Coventry, 400'de olduğu gibi 200 karışık'ta da ilk 2'yi bırakmadılar ve bu kesinlikle Katie Hoff için hayalkırıklığı oldu. Hoff'un kötü günleri 200'de de Coughlin'e geçilip madalyasız kalmasıyla devam ediyor. Londra'da izlenmesi gereken bayan yüzücülerden en önemlisi olacak eğer şu hayalkırıklığını önümüzdeki 4 sene için hırsa dönüştürme azmini gösterirse. Bir diğer hayalkırıklığı yaşayan bayan yüzücü de mutlak favori olduğu 400 serbestte madalyasız kalan rekortmen Federica Pellegrini ise çabuk toparladı ve 200 serbest'i yeni bir dünya rekoru kırarak kazandı. Avustralya erkeklerde geride kalmış gibi ama bayanlar da şu ana kadar 1 numaralar beklenildiği gibi. Özellikle Rice, kırdığı iki dünya rekoruyla şu an bayanlarda en moda isim.

11 Ağustos 2008

Phelps 2/8


Erkekler 4 x 100 serbest en merak edilen yarışlardan biriydi, ünlü Fransız rekortmen sprinter Alain "The Horse" Bernard'ın ABD'ye meydan okumasının ardından. Ama Phelps, 2. altınını da dünya rekoruyla almayı başardı. İlk 100 metre aslında yarışın nasıl geçeceğine dair sağlam ipuçları verdi, Avustralya'nın yeni rekortmen sprinteri Eamon Sullivan dünya rekoru kırarak bitirdi kendi etabını, Phelps ve Leveaux da hemen ardından geliyordu. Sullivan'ın havuzdan çıkmasının ardından yarış ABD ve Fransa arasında geçmeye başladı. Fransa'nın son yüzücüsü en güvendikleri isim olan Bernard'dı ve son değişime yaklaşık yarım saniyelik bir farkla önde geldi Fransızlar. Ama Bernard beklemediği kadar iyi bir Jason Lezak buldu karşısında. Yarışı izlerken Lezak'ın havuza erken girdiğini sanmıştım ben ama daha sonra reaksiyon zamanlarından göreceğim üzere, Lezak sadece 0.04 saniyede start almıştı ve Bernard'ın temposuna karşılık da vererek sadece 0.08 saniye farkla Phelps'in hedefinin sekteye uğramasını engellemiş oldu. Son 50'de Lezak'ın dünya rekortmeni Alain Bernard'ı çaresiz bıraktığı atak, olimpiyatın şimdiye kadarki en iyi performanslarından biriydi. Bu arada ABD'nin kendilerine ait olan rekoru nerdeyse 4 saniye geliştirdiğini unutmamak gerek. Bayrak takımları o kadar etkileyici bir gelişim içerisindeler ki, 6. olan Kanada'nın bile eski dünya rekorundan iyi bir zaman çıkardığını belirtmek gerek. Unutulmayacak bir yarıştı.

Diğer erkekler finaliyse 100 m kurbağalama idi. Son şampiyon Japon Kosuke Kitajima ve Norveç'li Avrupa Şampiyonu Alexander Dale Oen arasında geçmesi bekleniyordu ve öyle de oldu. Kitajima da, Dale Oen de elemeler ve yarı finali sırayla kazanıp, birbirlerinin kırdığı olimpiyat rekorlarını geliştirdiklerinden, finalde bir dünya rekoru gelme olasılığı oldukça yüksek görülüyordu ki Kitajima dünya rekorunu kırarak kazandı altını. Rekorun eski sahibi Brendan Hansen da Fransız Duboscq'a geçilerek beklenmedik şekilde madalyasız kaldı.

Bayanlar 100 m kelebek'te beklenildiği gibi favori Avustralya'lı Libby Trickett altını aldı ama Inge de Bruijn'in Sydney'de kırdığı dünya rekoruna çok yaklaşmasına rağmen kıramadı. Bu arada Coventry, 400 karışık'taki performansının ardından 100 m sırtüstü yarı finalinde Coughlin'in rekorunu kırdı, çok formda, finalde ne yapacağını merak ediyorum.


Dün de yazmıştım, bayanlarda en merak ettiğim finallerden biri 400 serbest diye. Her şeyden önce elemelerde Pellegrini'nin kırdığı olimpiyat rekorundan sonra finalde de en az bir olimpiyat rekoru bekliyordum. Ama enteresan bir şekilde finalde garip şeyler oldu ve umulmadık bir sıralama oldu. Rebecca Adlington'ın elemelerde Pellegrini'ye meydan okuyan performansının ardından madalya adaylarımdan biri olduğunu söylemiştim, 4:02'nin dahi altına inme potansiyeli vardı çünkü. Ama 4:03 küsürle altını almasını beklemiyordum açıkçası ki, Katie Hoff'u son 25'te yakalayıp geçti. Ondan daha büyük sürpriz Pellegrini'nin felaket bir perfomansla 4:05 civarı yapıp ancak 5. olmasıydı. Manaudou ve Pellegrini'nin arasındaki erkek problemi ikisine de yaramadı sonuç olarak. Manaudou bugün 4:11 yüzerek açık ara sonuncu geldi, kariyerinin en kötü yarışıydı muhtemelen. Manaudou, kulvar dezavantajının da belki etkisiyle tempoyu çok forse etti başlarda ve ilk 200 metreyi de lider geçti ama sonra adeta bir tavşan atlet gibi çok uzaklarda kaldı. Hoff belki gümüş aldı ama Pellegrini'nin kürsü dışı kaldığı ve bu kadar düşük derecelerin çıktığı finalde kazanamayarak yine hayalkırıklığı yarattı Amerikalı'lara.

Niksa Kaleb

Ivano Balic ve arkadaşları altını korumak için sahaya çıkacak. Bu takımının adı geçtiği her yerde ilk aklıma gelen şey olan, Niksa Kaleb'in 2004 Atina'da attığı inanılmaz gole blogda yer vermek istedim.

10 Ağustos 2008

Pekin: Küp'te İlk Finaller

Phelps'in finallerini NBC yüzünden NBA saatlerinde izlemek fikri hiç cazip gelmiyordu açıkçası, ama ilkini tecrübe ettikten sonra yalan söylememek gerek, değmedi diyemem. Vasat bir NBA maçı için ayakta kalınan saatleri düşününce, Phelps'e de bu güzelliği yapabilirim diye düşünüyorum. Bu arada TV yayınına girmişken Ian Thorpe'un yorumlarını dinlemek oldukça keyifli, Mats Wilander misali yaptığı güleryüzlü ve sağlam yorumlarla yorumculukta da havuzda olduğu kadar başarılı olduğunu söyleyebilirim.


400 m karışık aslında beklenilenden güzel geçti, Phelps'in dünya rekoru temposuna 200 dönüşüne kadar falan Cseh ve Lochte iyi dayandılar ve başabaş yüzdüler. Phelps dünya rekorunu kırarak, her yerde konuşulan 8 rekorlu 8 altın gibi ütopik bir sonucun ilk kısmını tamamlamış oldu. Burada Cseh'in performansına da değinmek lazım, bu kategoride Avrupa'nın 1 numarası Cseh ve 4 sene önce Atina'da ona bronz getiren derecesini 3 saniye geriye çekmeyi başarmış durumda, bu kategorinin short course'taki dünya rekorunun sahibi.


400 m karışık'ın bayanlarında da yine rekorun geldiği çok iyi bir yarış oldu. Stephanie Rice ve Kirsty Coventry kulvar dezavantajına rağmen şu ana kadarki en iyi yarışı izlettiler. Aslında yarışın Rice'la Katie Hoff arasında geçmesi bekleniyordu ki ikili arasında ufak bir rekabet vardı zaten uzun zamandır. Rice sene başında Hoff'un rekorunu kırmış, Hoff rekoru geri almış, Rice'ın bir kez daha geri aldığı rekoru bir kaç hafta önceki Amerika seçmelerinde bir kez daha kırmıştı Katie Hoff. Stephanie Rice ise rekoru 2. kez geri verdiği bu son dönemde daha çok Avustralya'nın yeni rekortmen sprinteri Eamon Sullivan'la kırıştırarak gündeme gelmişti. Ama belli ki boş durmamış ki inanılmaz bir yarış çıkardı ve Coventry ile beraber çok erken koptular Hoff ve diğerlerinden. Hoff aslında çok kötü yüzmedi çünkü rekoruna yakın bir dereceyle bitirdi yarışı ama Coventry ve Rice o kadar mükemmel bir performans çıkardı ki Hoff'u çok vasat gösterdiler. Öyle ki Rice rekoru 2 saniye geriye çekti ve 2. olan Coventry'nin derecesi bile son dünya rekorundan iyiydi.


4 x 100 m serbest'te Amerikan takımını merak ediyordum. Dara Torres, ilk katıldığı 84 Los Angeles olimpiyatlarında altını aldığında, bugünkü takım arkadaşı Kara Lynn Jones daha annesinin karnında bile değildi. Sonuç olarak Hollanda bayrak takımı bir kaç ay önce kırdıkları dünya rekorunun ardından bugün de olimpiyat rekorunu kırdılar. Dara Torres'li ABD gümüş kazandı ve dercelere bakıldığında ABD'nin 5 olimpiyatta birden yüzmüş olan tek sporcusu olan 41'lik Torres, bireysel derecelerde Avustralya'nın rekortmen yüzücüsü Trickett'tan sonra havuzun en hızlısıydı. Pekin'in en güzel hikayelerinden biri.


Bayanlar 400 m serbest de havuz dışı sebeplerle merak ettiğim bir kategori. Elemeleri bugün yapıldı onun da. Rice bozgunundan sonra Katie Hoff olimpiyat rekoru kırarak başladı elemelere ama ondan sonra havuza giren dünya rekorunun sahibi Federica Pellegrini'nin, Hoff'un derecesini de geliştirmesi tam bir gözdağı oldu rakiplerine. Pellegrini'nin temposuna çok rahat eşlik eden Britanya'lı Rebecca Adlington'a da dikkat etmek gerek, eğer finalde biraz daha iyi yüzebilirse madalya adayı. Aslında benim asıl merak ettiğim ilk cümlede de yazdığım gibi eski rekortmen ve o zamanın yenilmez yüzücüsü Laure Manaudou'nun ne yapacağıydı. Bilmeyenler için Manaudou, Pellegrini ve İtalyan erkek yüzücü Luca Marin arasında bir aşk üçgeni durumu vardı ve iş Manaudou'nun fotoğraflarının internete düşmesine kadar varmıştı. O zamandan beri toparlanamayan Manaudou, elemelerde kulvar avantajını elde edemedi ama ben yine de finalde iyi yüzeceğine inanıyorum Manaudou'dan.


Günün diğer finali erkekler 400 m serbest'ti. Bu kategoride rekorlar Thorpe'a ait olduğu için en azından bu olimpiyatta yeni bir rekor beklenmiyordu. En azından diyorum çünkü bugün altını alan 18 yaşındaki Kore'li Tae Hwan Park büyük ihtimalle Thorpe'un bu kategorideki rekorlarını 2012'ye kadar (veya 2012'de) kıracak. Atina'da Thorpe'u zorlayan Grant Hackett ise 4 yıl önce ona gümüşü getiren dereceye yakın yüzmesine rağmen 6. olabildi ama yarışı kazanan 18 yaşındaki bir yüzücünün idolü olduğunu bilmek onu çok mutsuz etmemiştir. Gerçek Hackett'ı favori kategorisi 1500 m serbest'te göreceğiz gibi..

06 Ağustos 2008

Partizan ve Sırplar


Şampiyonlar Ligi kuraları çekildikten sonra Ntvspor'da Burcu Esmersoy'la Mert Aydın'ı dinliyordum ki, Partizan'ın konuşulduğu sırada Mert Aydın, Sırplar'ın artık oyuncu yetiştiremediğini ve Boşnaklar'la Hırvatlar'ın gerisinde kaldığını söyledi. Muhtemelen dalgınlığına geldi ya da hata yaptı.

Öncelikle Partizan altyapısı Avrupa'nın en iyilerinden birisi olarak bilinir. Çıkan oyuncular parlar veya söner, kestirilemez bir durum o ama Partizan'ın bir Ajax kadar şöhreti var bu konuda. En taze örnek, Sao Paulo'nun kazandığı son U17 Kulüplerarası Dünya Kupası'nda favorilerden biriydi Partizan ve Barcelona'ya 5, DC United'a 8 atarak 3. oldular. Geçen sene de finalde Sao Paulo'ya kaybedip 2. olmuşlardı. Turnuvanın gol kralları da Partizan'dandı. 90'lı orta saha oyuncusu Petar Skuletic gol kralı oldu. 91'li Adem Ljajic turnuvanın bir diğer yıldızı, geleceğin Kaka'sı diyenler ve peşinden koşan büyük kulüpler var.


Bugün Partizan'ın 87'li orta saha oyuncusu Zoran Tosic (gerçi o genç yaşta geldi, tam bir altyapı ürünü sayılmaz) milli takım oyuncusu. 17 yaşında Uefa Kupası maçında hat-trick yapan, geçen sene 18 yaşındayken Partizan'ın kaptanlığına yükselen 89'lu forvet Stevan Jovetic için (Karadağ'ı seçti) 8 milyon euro saydı Fiorentina. Fiorentina kadrosundaki diğer genç Sırp, her ne kadar İsviçre'de yetişmiş olsa da, 87'li Zdravko Kuzmanovic bütün sezon oynadı Serie A'da. Bir diğer genç oyuncu Nemanja Rnic'i Anderlecht aldı. Yine 84'lü Antonio Rukavina'yı Dortmund'a, 86'lı Milan Smiljanic'i Espanyol'a verdiler. Partizan'da yetişen 88'li Miralem Sulejmani rekor bonservisle Ajax'ta bugün.

Milli takım bazında da Sırplar'ın son altyapı turnuvalarında çıkışta olduğu gerçeği yok sayılmamalı. Antalya'daki son U17 turnuvasının en dikkat çeken 3-4 oyuncusunda biri 91'li forvet Danijel Aleksic'di. Geçen sene U21 Avrupa Şampiyonası'nda final oynadılar. Bosna kimi çıkardı ki, Sırplar'ın önüne geçti ? O takımdan defans oyuncuları Branislav Ivanovic ve Slobodan Rajkovic'in bonservislerini Chelsea aldı. Bosko Jankovic Mallorca'yla çok iyi bir sezon geçirip, Palermo'ya transfer oldu. O takımın neredeyse büyük çoğunluğu büyük liglere transfer oldu. 2-3 tanesi de Türkiye'ye geldi aslında (Drincic, Kahriman, Petkovic) ama bu tip oyuncuları süsleyip satmaktan ziyade kadrodışı bırakıp, sözleşmelerini feshetmeye yatkın bir lige sahibiz ne yazık ki..

05 Ağustos 2008

Bahri Tanrıkulu


2004'te biraz da 6 saat boyunca sporcular yorulmasın mantığıyla açılış seremonisinde bayrağı yelkenci Ali Enver Adakan'a taşıtmıştık, Halil Mutlu'yu beklerken. Bana biraz fazla detaycılık gibi gelmişti çünkü bu bayrak taşıma işinin bir karizması vardır, hani bir kafile liderliği gibi bir imajı vardır. Daha önce Hamza Yerlikaya'nın taşıması gibi mesela.

Pekin'de bu görev grekoromen takımından Mehmet Özal'ın. Benim favorim Bahri Tanrıkulu'ydu aslında, Atina'dan önce tanımıyordum kendisini ama bu ülkenin çok da fazla sahip olmadığı güzel olimpiyat hikayelerinden biri ona aittir. 2004'te 80 kg'da sakat sakat finale çıkmış, kategorinin ağır favorisi, dünya şampiyonu ABD'li Steve Lopez'e de iyi de direnmişti. Daha sonra, maçtan önce Tanrıkulu'nun finalde hep açık verdiği sol koluna kırık şüphesiyle anestezi yapıldığı ve maç sırasında sol kolunun tamamen uyuştuğu ve aslında bileğinde iki kırığa rağmen dövüştüğü ortaya çıkmıştı. Maçtan sonra Türk ve Yunan bayrağıyla tur atmış, Yunan seyircisinden büyük alkış almıştı. Sırf bana burada bu hikayeyi anlatırabildiği için bile bayrağı onun taşımasını isterdim ama zararı yok, bu sefer altını getireceğine inanıyorum Bahri'nin ki zaten bir kaç altın umudumuzdan biri.

Diğer ülkelerde de birer ikişer belli oluyor bayraktarlar. Rusya, sponsorların ve Sharapova'nın lobisine iyi direnip Andrei Kirilenko'ya teslim etti görevi. Arjantin'de Manu Ginobili, Litvanya'da Sarunas Jasikevicius ve Almanya'da Dirk Nowitzki (onun durumu kesin değil ama olması için büyük bir imza kampanyası başlatılmış durumda) bu onuru taşıyacak diğer basketbolcular.

Şu aralar çok mutlu olmadığını tahmin ettiğim Roger Federer de, İsviçre bayrağını 2. kez taşıyacak olimpiyatlarda, lafı gelmişken altını alıp tekrar çıkışa geçeceğini düşünenlerdenim. Şili de İsviçre gibi bu görevi ünlü tenisçileri Fernando Gonzalez'e verdi.

Hırvatlar'ın bayrağını tahmin edildiği gibi hentbolun Michael Jordan'ı, Ivano Balic taşıyacak. Balic, belki de tüm zamanların en iyi oyuncusu olarak kabul ediliyor ve hentbolda Hırvatistan da en büyük favorilerden biri. En iddialı ve en kalabalık kafilelerden biri olan Amerika'ysa henüz belirlemedi bir isim.

04 Ağustos 2008

Transferin Kitabı: 2. Baskı


Daha önce transferin kitabı nasıl yazılır bahsetmiştik. Az önce Ntvspor altyazıyla son dakika gelişmesi olarak verdi; Beşiktaş, yeni transferi Anthony Seric'in kontratını sezon başlamadan feshetti. Neden, Schildenfeld'in yollanamamış olması, dolayısıyla yabancı kontenjanı. Hiç resmi maç oynamayan ve Sinan Engin'in "Beşiktaş kadrosundaki en kariyerli oyuncu" ilan ettiği Seric ise, daha önce aldığı garanti 200 bin € ve olası daha büyük tazminatla kolay paranın tadına varıyordur.

03 Ağustos 2008

Bronz Madalya

Kendi takımında dahi en iyi oyuncu olup olmadığı tartışmaya oldukça müsait olan Paul Pierce'ın kendini gezegenin en iyi basketbolcusu ilan etmesinin üzerinden çok geçmeden, yeni bir kibir bombardımanı da Dwyane Wade'den geldi.

Dwyane Wade was a member of the 2004 USA Olympic team that won the Bronze medal in Athens.

But it is not a cherished possession for the Heat guard.

"I have no idea where that thing is," said Wade. "I don't know. You could probably find it as quick as I could if you came to my house. I remember packing it in my bag, and I don't remember what happened."

Amerika, 1.'lik dışındaki sonuçları başarısızlık sayabilir, dünyanın en kibirli 12 oyuncusunu da getirmiş olabilirler ama Wade'in muhtemelen ne kadar kendinden emin bir süperstar olduğu yönündeki imajını tazelemek için söylediği bu laf bile Amerikalılar'ın saha içinde olmasa da en azından saha dışında önemli bir eksikliğinin bulunduğunu gösteriyor bana. 2. olimpiyatına katılacak bir sporcunun henüz olimpiyat ruhunu kavrayamamış olmasını geçtim, bu aslında NBA'in hangi çizgiye doğru kaydığına dair çok aleni olmasa da üzerinden konuşabileceğimiz bir ipucu veriyor.

Birader biz sana altın kazanamazsın demedik ki..

Klişe - 2



SABAH
'a özel açıklamalar yapan Portekizli oyuncu, sarıkırmızılı takıma transfer olarak doğru bir tercih yaptığını düşündüğünü belirterek, "Ben hedefleri büyük olan bir takım istiyordum. Yönetici Adnan Sezgin beni bu konuda ikna etti. Şimdi tek amacım büyük başarılarda pay sahibi olmak" ifadesini kullandı.

(Ara klişe:
*FERNANDO MEİRA FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...)

Takımda beklediğinden çok daha iyi bir ortamla karşılaştığını kaydeden Meira, "Yaptığım tercihin doğru olduğunu İstanbul'a gelince daha iyi anladım. Bana çok sıcak davrandılar. Takımdaki herkes çok kaliteli. Bütün oyuncular tek başına birer yıldız. Burası bir aslan yuvası gibi. Birlikte büyük başarılara imza atacağız" dedi. Genç futbolcuların çok yetenekli olduğunu vurgulayan tecrübeli defans oyuncusu, "Mesela Arda 15-20 yıllık profesyonel gibi oynuyor. Bu çizgide giderse büyük bir yıldız olur. Takımda kimsenin yeri garanti değil. Bu nedenle forma savaşı yaşanacak" diye konuştu.