15 Eylül 2009

US Open 2009 #3 - Del Potro: Tower of Tandil

İlk turdan beri yazmadığımın farkındayım, değinecek de o kadar çok şey birikti ki, toparlayabilirsem ne ala. Değişiklik yapalım ve sondan başlayalım bu sefer, flashback'lerle de gereken detayları da konuşabiliriz.

Bu arada Ntvspor'da Mert Aydın, Del Potro'nun yüzbin nüfuslu bir kasabadan çıktığını yazmış maç yazısında, insanın kafasında kasabanın tenisçi outsider'ı efekti yaratıyor ama muhtemelen bahsettiği kasabanın en büyük özelliğini bilmemekte. Mevzubahis kasaba, Tandil, Buenos Aires'in 350 km, Mar del Plata'nın 200 km kadar dışında dağlar arasında kurulmuş, bifteğiyle ünlü bir yer. Ve ufaklığı özellikle vurgulanan bu yer, aslında Arjantin tenisinin önemli altyapılarından birine sahip. Bunun gerçekleşmesini sağlayan kişi ise, Tandil'e geldiğinden beri burayı bir tenisçi fabrikasına çeviren antrenör Marcelo Gomez. Gomez'in programıyla 7 yaşında tenise başlayan Juan Martin Del Potro, şu an Top 10'in en genç ve en uzun oyuncusu. Aynı programdan şu ana kadar 5'i aktif 6 oyuncu çıkarmış durumda senyor Gomez; Juan "Pico" Monaco (En iyi sıra: 14), Mariano Zabaleta (En iyi sıra: 21), Maximo Gonzalez (En iyi sıra: 58), Diego Junqueira (En iyi sıra: 68), Guillermo Perez-Roldan (En iyi sıra: 13). Hatta bu küçük yer, Mauro Camoranesi'nin de yetiştiği yerdir ki, Camoranesi ve Del Potro çok yakın arkadaşlardır. Del Potro'nun Boca'dan sonra tuttuğu ikinci takım da bu yüzden Juventus'tur.

Her neyse, NY'a geri dönelim. Öncelikle Federer'i konuşmak lazım, kral öldü anonsu yapıldığından beri, ki o dönemde Federer'e yapılan büyük saygısızlık ve hatta öküzlüktür, eski spektaküler puanlarına ve formuna geri dönmüştü. Onun bu geri dönüşünde tabi, Nadal'ın sakatlığının zamanlaması da kritikti. Burada da çok iyiydi aslında Federer. Yarı final maçı, 3 sette bitmesine rağmen turnuvanın en iyi maçlarından biriydi bana göre. Keza finalde DP gibi, zaman zaman Nadal-vari, tek bir winner için bile Federer'i zorlamayı kafasına koymuş ve çevirdiği toplarda en iyi yaptığı iş olan agresif forehand'lerle Federer'i yıprattıkça yıpratan bir oyun oynayan, fiziksel olarak da hiç yıpranmadan gelmiş bir adam vardı. Bu agresif oyunun ve balyoz forehand'lerini -hazır olmasa da- Nadal'ı ne hallere düşürdüğünü gördük ya da DP'nun karşısına aslında formda gelen Ferrero veya Cilic gibi sıkı diyebileceğimiz adamların da nefes alamadığını gördük. Federer'in ilk servisinin de, bu maç içerisinde, yetersiz olduğunu görmezden gelemeyiz. Djokovic gibi günümüzün en iyi return'lerine sahip bir oyuncuya karşı bile daha iyi bir servis izlemiştik Federer'den. Serviste sıkıntı yaşarken, break point ve winner'larını da DP oldukça iyi kontrol etti şampiyonun ve büyük zarar almayacağı seviyelerde tuttu.

Kısacası DP, genç yaşına ve ilk GS finalini oynamasına rağmen Federer'e karşı oynanabilecek en iyi tenisi oynadı. Bu anlamda, mental olarak, Murray'nin geçen sene kelimenin tam anlamıyla ezildiği şartlarda çok farklı ve güçlü bir karakter gösterdi diyebilirim. Uykusuna yenik düşmeyip maçı izleyenler mutlaka hatırlayacaktır, 4. setin 10. oyununda Federer'e şampiyonluk için 2 puan yetecekken, 2 üst düzey servis ve mükemmel bir puanla servisine tutunması bu seviyede ve bu şartlarda izleyebileceğimiz en üst düzey performanslardan biri idi, favori olmayan bir oyuncu için. Hatta bir sonraki oyunda Federer'in servis oyununu 40-0'dan 2 veya 3 kez deuce'a taşıması da, maça ne kadar tutunduğunu kendisine, box'ına, seyirciye ve en önemlisi de Federer'e gösterdiği, Amerikalılar'ın highlight diyebileceği o özel anlardan biriydi maç genelinde.


DP'nun son 1-2 senede yaptığı bu çıkış oldukça etkileyici. Daha birkaç ay önce, Roland Garros'ta Federer'e karşı oynadığı maç mutlaka dün gece maça çıkmadan önce kendisine bir motivasyon sağlamış olmalı. Hatırlamayanlar için, yarı finalde Federer'e karşı ilk 3 sette de mükemmel oynamış, ikisini net skorla kazanmasına rağmen birini TB'le vermişti. Son iki sette ise, ilk üç seti bu kadar forse ettiği için, fiziksel olarak bitmiş ve elenmişti. Onu 65'ten 13'e çıkaran 23 maçlık galibiyet serisini de unutmamak lazım. Bu yaşta bir oyuncu için çok sıkı bir streak. Tandil'in Kulesi olsa da lakabınız.

Bir Top 5 oyuncusu olarak, sert ve toprak zeminde en iyilere karşı oynayabileceğini gösterdi. Çim oyunu ise henüz zayıf. Şu ana kadar Wimbledon'da hep 2. turlarda elendi. Çim sezonuna daha çok var ve bu zamanını iyi kullanarak şu an için oyununun en büyük eksiği olarak gördüğüm servis-vole'sini geliştireceğini tahmin ediyorum. Servis-volesi kötü demek değil tabi bu, çimde bunu az kullanmasından bahsediyorum. Bunun için yeterli materyale sahip. Size'ı iyi, dolayısıyla servisi de beklenildiği gibi iyi, daha da iyi olabilir. Buna karşı, kort içinde çok rahat hareket edebilen bir oyuncu. Bu adım hızı, baseline savunmasında olduğu kadar, fileye çıkarken de ona avantaj sağlayacaktır. Vole oynarken bu hız oldukça önemli, ilk voleyi servis kutusunda 1 metreye kadar mesafede aldığınız takdirde puanı büyük ölçüde alırsınız. O mesafe arttıkça volenin alındığı yükseklik azalır ve doğal olarak dizden alırsınız voleyi ama bu hıznızı kullanıp o mesafeyi efektif olarak katederseniz, vole hizası daha yükselir ve opsiyon sayısı artar, bu da %80-90 puan demektir. DP rahatlıkla biraz volesini cilalayarak, daha yakışıklı bir hale getirdiği takdirde Wimbledon'da da birşeyler yapmaya başlayacaktır. Ki günümüzde daha çok baseliner çıkmaya başladı, eskisi gibi file önünü istikrarlı kullanan oyuncu sayısı azaldı. Bayanlar tenisinin, Arda kızabilir, kadınlar tenisinin durumu ortadayken, erkeklerin bu kadar iyiye gitmesi, izleyenler için oldukça iyi. Biraz daha devam edersem, konu yine eşit paraların kazanılmasına gelecek ama bir daha aynı şeyleri tekrar etmeye gerek yok. Belki diğer bölümde değinirim.

Hiç yorum yok: