25 Ocak 2008

Underdog

Son 2 güne girmek üzereyiz ve finaller belli oldu. Bu sene finalde bir değil iki sürpriz var. Melbourne'de gerçekten ilginç bir şeyler var.



Her şey 2001'de, Arnaud Clement'le başladı. Bandanası ve renkli gözlükleriyle uzun süre tam bir plaj apaçisi izlenimi çizen Clement 15. seribaşı olmasına rağmen, set kaybetmeden çeyrek finale kadar çıktı. Elediği isimlerden biri de 20'lik toy Roger Federer'di. Çeyrek finalde favorilerden Kafelnikov'u, ardından yarı finalde de 0-2 geriden gelip Grosjean'ı yenip sürpriz finalistler serisini başlatmış, ama finalde Agassi tarafından süpürülmüştü.


2002'de başka bir hikaye ve başka bir kahraman vardı. 2002 aslında apayrı bir turnuvaydı, öyle ki çeyrek finallere gelindiğinde ilk 6 seribaşı elenmiş, yerlerine 4 tane unseeded oyuncu vardı. En büyük sürpriz, evindeki GS'e 1 numara olarak gelen en büyük favori Hewitt'in, turnuvanın hemen öncesinde su çiçeği geçirmiş olmasının da etkisiyle, ilk turda elenmesiydi. Genç yetenek Federer'se 11.liğe kadar çıkmıştı ve bu sefer 4. turda Haas'a elendi. Bu kadar sürprizi değerlendiren İsveç'li Thomas Johansson 16. seribaşı olarak çıktığı finalde Safin'i yendi ve 27 yaşında, daha sonra kariyeri boyunca bir daha çıkamadığı GS finalini şampiyon olarak bitirdi. Johansson'un bu şampiyonluğu belki gereken saygıyı görmedi ve görmeyebilir de, zira finalde karşılaştığı Safin dışında oynadığı 6 oyuncunun 4'ü unseeded, diğer 2'si de sıralama olarak kendinden düşük isimlerdi ama bu onun kabahati değil, dolayısıyla benim de pek umrumda değil.


2003'teki sürprizin sahibi bir Alman'dı bu sefer. Şansının da yardım etmesine rağmen, zor maçları da kazanarak finale kadar çıktı Rainer Schüttler. O sezon tenisi bırakacağını açıklayan Krajicek'i eleyip 3.turda iddialı Safin'le eşleştiğinde, turnuvanın sonuna gelmiş olabileceği belirmişti belki de kafasında. Ama maçtan önce Safin ciddi şekilde sakatlandı ve 4. turda da rastalı Blake'i geçip çeyrek finale kaldı Schüttler. Bu noktada da ara verirsek, turnuva da enteresandı Schüttler dışında. 6 ay sonra Wimbledon'da ilk GS'ini kazanacak olan Federer, yine 4.turda, bu sefer Nalbandian'a, bir kez daha dünya 1 numarası olarak evine dönen Hewitt de 4. turda sempatik Fas'lı Younes El Aynaoui'ye elenmişti. Bu turnuvanın bir diğer sürprizi de aslında 31 yaşında unseeded olarak yarı finale kadar çıkan Güney Afrika'lı Wayne Ferreira diyebiliriz. Schüttler önce çeyrek finalde Nalbandian'ı, sonra da El Aynaoui'yle son seti 21-19 biten 5 saatlik bir maçtan çıkan Roddick'i eleyerek finale çıktı ki, 2003 Roddick'in asıl çıkış yaptığı sezon olarak değerlendirilebilir ve zaten o sezonun ilerleyen kısımlarında 1 numaraya kadar çıkacaktı. Finaldeyse 2001'in benzeri bir tabloyla Agassi, Clement gibi Schüttler'inde hayallerini ezici bir oyunla yıktı.


2004, Federer Era'nın başlangıcıydı ve sürpriz olarak değerlendirebileceğimiz tek olay Marat Safin'in sakatlık sonrası muhteşem geri dönüşüydü. 2007 AO'da sakatlandıktan sonra o seneki bütün GS'leri kaçıran Safin, unseeded girdiği turnuvada finale kadar geldi ve Federer'e kaybetti. Çeyrek ve yarı finalde kazandığı 5'er setlik Roddick ve Agassi maçları turnuvanın belki de en iyi maçlarıydı.

Belki sürprizlerin anlatıldığı bir yazıda 2005'in çok yeri yok ama izlediğim en iyi turnuva olarak, kontenjandan dahil ediyoruz araya. Maçları tek tek anlatmaya gerek yok, ayrı bir yazı çıkar ortaya, inşallah başka zaman. İlla bir yere bağlayacaksak, 2008'in diğer sürpriz ismi Djokovic'in de ilk AO'ı aynı zamanda. 18'lik Nole, Safin'e çerez olmuş ilk turda.


Ve 2006. Kıbrıs'lı unseeded Marcos Baghdatis daha da büyük bir sürpriz yaptı, yukarıdaki meslektaşlarına nazaran. 2005'teki o tantana arasında unutulabilir ama orda da 19 yaşındaki bir oyuncu için iyi sayılabilecek bir oyun oynamış, Federer'e toslamıştı 4. turda. 1 sene sonraysa yine arkasına aldığı Yunan seyircilerle, bu sefer daha da ilerisine gitti ve macera maçların ardından finale çıktı. Stepanek ve Roddick, ağır favori çıktıkları maçlarda geçemediler 20'lik Baghdatis'i. Ljubicic ve Nalbandian'ı da 5'er setlik maçlardan sonra finale çıktı ki, yarı finaldeki Nalbandian maçında 0-2'den geri geldi. Finalde de ilk seti almasına rağmen, Federer bu sürprizin daha ileri gitmesine izin vermedi.


2007, Fernando Gonzalez'in yılıydı AO'da. Harika bir turnuva oynadı. Hewitt, Blake, Nadal ve Haas'ı arka arkaya toplamda sadece 1 set vererek yendi ki forehand'i inanılmazdı finale kadar. Ama ne yazık ki finalde karşısında Federer vardı, gerisini anlatmaya gerek yok.


Ve geldik bu seneye. O yüzden Federer'in karşısına bu sene kimin çıkabileceği tahminleri başlamıştı turnuvadan önce. Tabi kimse Tsonga'nın final şansını konuşmuyordu doğal olarak. Sadece bir yazı vardı ki, okursanız göreceksiniz, Tsonga'nın final yolu çok güzel bir şekilde tahmin edilmiş. İnanılmaz değil mi? Tabi ufak bir detay, yazı onun için değil, Murray için yazılmış. Şaka bir yana Tsonga'ya daha önce değinmiştik, inanılmaz bir turnuva geçiriyor. Pazar günkü finalde Nole kadar şansı var. Djokovic-Federer maçına da değinmek gerek. Öncelikle Djokovic'i tebrik etmek gerek, son US Open finalinden dersini oldukça iyi almış. Mental olarak çok olgun bir maç çıkardı ve daha da enteresanı Federer'e karşı daha önce hiç kimsenin cesaret edemediği kadar forehand'ine oynadı. Bu taktik çok akıl karı değil bana kalırsa ama belki Federer de bunu beklemiyordu ve normalde yapmadığı hatalar yaptı. Ama burada Cahit Yavuz gibi "şu toplar girse her şey daha farklı olabilir" edebiyatı yapmamalı kimse. Bir dip not daha Djokovic henüz set kaybetmedi.

Hiç yorum yok: