21 Mart 2008

Olimpiyat Efsaneleri #3

Spor tarihinin en karmaşık hikâyelerinden biridir onunki. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda 100 metre engellide kazandığı altın madalya onu Olimpiyat efsanesi yapmaya yetse de, Ludmila Engquist'i asıl unutulmaz kılan belki de pist dışında yaşadıklarıdır.

Dünya Şampiyonu ünvanıyla katıldığı 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda yarı finale kadar rahat gelmesine rağmen, yaşadığı sakatlık onun final koşmasını engellemişti. O zamanlar soyadı Engquist deği, Narozhilenko'ydu. Zaten ilk isminden de anlaşılabileceği gibi kendisi aslen Rus'tur.

Her atletin en büyük hayali olan Olimpiyat altın madalyasını kazanamamanın verdiği hayalkırıklığı bir yana, asıl büyük problemler bir sene sonra kendisi bulur. Öncelikle evliliğinde ciddi çatırdamalar meydana geir. Menejeri Johan ile olan ilişkisi, kocasıyla yaşadığı kavgalar birçok spekülasyona konu olurken, bir de doping krizi baş gösterir. Yasaklı madde kullanmaktan suçlu bulunan Ludmila 4 senelik ciddi bir ceza alır ve o sırada 30 yaşında olan atletin kariyeri bittiği düşünülür. Ancak asıl hikâye henüz başlamamıştır bile.

Ludmila Narozhilenko öncelikle daha sonradan evleneceği menejeri Johan Engquist ile birlikte İsveç'te yaşamaya başlar. Doping cezası hakkında ise çok enteresan bir savunma yapar. İddiasına göre yasaklı maddeyi, o zamanlar boşanmanın eşiğinde olduğu kocası yüzünden almıştır. Yani haberi olmadan yiyecek veya içeceğine bir şekilde karıştırıldığını iddia eder. Rusya'da devam eden mahkemenin öncesinde kocası da bu durumu kabul eder. Adamın diğer birçok hadisesini düşünürsek böyle bir şey yapmış olabileceği çok da mantık dışı değil zaten. Uluslararası Atletizm Federasyonu da benim gibi düşünür ve "istisnai bir durum" olarak tanımladıkları bu vakada Ludmila Engquist'in (karar açıkladığında çoktan İsveç'te evlenmiş ve soyadını değiştirmişti) doping cezasını kaldırırlar.

Böylece sürpriz bir biçimde Olimpiyatlar'a katılma şansı yakalayan Ludmila, Rusya adına koşmak istemez. Yaptığı vatandaşlık başvurusu İsveç tarafından 1996 haziran ayında kabul edilince ortada muhtemel bir madalya için hiçbir engel kalmaz. Spora verdiği ara yüzünden hafiften unutulmuş olsa da formundan bir şey kaybetmediğini kanıtlar ve oldukça çekişmeli geçen yarışta az bir farkla birinciliği alır. Tüm İsveç'i sokağa döker ve ülkede kahraman gibi karşılanır.

Olimpiyat kariyeri mâlesef bu altın madalyayla son bulur. 2000 Sydney için çok istekli olmasına rağmen bir sene öncesinde kendisine konulan göğüs kanseri teşhisi bu hayali zora sokar. Aslında bir süre kemoterapi ile birlikte atetizme devam ederek birkaç yarış da kazanır ve müthiş bir azim örneği sergiler. 1999 Dünya Şampiyonası'nda kazandığı bronz madalya belki de spor tarihinin en büyük başarılarından biridir. Kesin bilemiyorum ama, bu alanda muhtemelen Ludmila Engquist tektir. Kanser tedavisi süresince spora devam etmek birçok kişiye ilham verecek apayrı bir başarı öyküsüdür. Bacağından yaşadığı sakatlıklar yüzünden Atlanta'ya gidememesine karşın, kanserden tamamen kurtulur.


Hani başta karmaşık bir hikaye dedik ya şimdi o kısıma gelelim. Bir şekilde atletizmi bırakır artık 30'lu yaşların sonuna yaklaşmıştır. Şu meşhur film Üşütük Popolar'daki gibi (apayrı bir yazı konusudur bu da, zaman bulunca yazacağım) hiç alakası olmamasına rağmen bobsleigh'e başlamaya karar verir. Sprinterlerin çıkış reaksiyonları iyi olduğu için bu sporu iyi yapabileceklerini okur bir yerde ve kafasına "hem Yaz hem de Kış Olimpiyatarı'nda altın madalya kazanan tek sporcu" olmak gibi bir saplantı koyar. Birkaç fena olmayan derecenin ardından İsveç takım seçmeleri esnasında yapılan doping kontrolünde pozitif çıkınca bu kez aktif spor hayatı bir daha başlamamak üzere sona erer.

İsveç'te azim sembolü, halk kahramanı, insanlara ilham veren müthiş bir sporcu olarak tanındığı yılların ardından bir anda dibe vurur ve adı yalnızca düzenbazlıkla anılmaya başlar. İkinci doping vakasının ardından, ilk vakadaki inandırıcılığı da sorgulanır. Çok zor günler geçiren Ludmila Engquist kimsenin haberi olmadan İspanya'ya kaçar. Başarısız bir intihar girişimi de vardır. Zamanında bulunup hastaneye yetiştirilmese belki şimdi çok daha hazin bir hayat olacaktı onunkisi.

Bu enteresan ve birçok iniş çıkışlarla dolu kariyer, belki de birçok Olimpiyat şampiyonu sporcudan çok daha farklı yere koyar onu ve o madalyayı çok daha değerli hâle getirir. Her şeye rağmen atetizm dünyasının en önemli anti-kahramanlarından biridir ve her zaman bir Olimpiyat efsanesi olarak kalacaktır.

Hiç yorum yok: