04 Mayıs 2008

UEFA European U17 Championship - 1


Türkiye Süper Ligi'nin gölgesinde kalan 17 yaş altı Avrupa Şampiyonası'ndan ilk gün izlenimleri:

Organizasyon
"Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir" diye bir söz vardır. Organizasyonun İngiliz gibi başladığını söyleyebiliriz. Statlara ulaşım her zamanki gibi organizasyonun çuvalladığı ilk kısım. Antalya'nın otele doyduğu Kundu mevkiinde yer alan 2 stada ulaşmak, özel aracınızla çok zor. Yetkililerin ana fikri şu olsa gerek; "Turistler vs. zaten tur araçlarıyla gelirler, organizasyonda yer alan insanlar da buraları önceden öğreniyor, geri kalanlar da başının çaresine baksın." Biz de başımızın çaresine baktık.

Ulaşım dışında bir diğer sorun ise yetersiz, daha doğrusu organizasyonla alakasız görevliler. Güvenliğin konudan haberi yok desek yeridir. Keyfî uygulamaları da cabası. WOW Centre'da elinizde bira şişesiyle maç izleyebiliyorken -güvenliğin müdahalesi turistlere kaş göz işareti yapmak şeklinde- Mardan'da tribüne pet ya da kutu içecek sokamıyorsunuz. Hatta çekirdek de yasak ancak bunları içerden satın alabiliyorsunuz. Elinde su şişesiyle Akdeniz Bölgesi'ni tavaf eden Almanların turnuvaya katılamamış olması onların açısından iyi olmuş bir bakıma...

Statlarda yapılan anonslar belli ki kağıttan okuma şeklinde, ancak İngilizcesi ona dahi yetmeyen arkadaşlar Sırpları bir hayli eğlendirdi.

Bunların dışında iyi şeyler de yok değil. Mesela maçları izlemek ücretsiz. "Turiste ne soksak kardır" felsefesiyle girişlerin ücrete tabi olduğunu düşünüyordum, kapak oldu diyebilirim. Bunun acısını içerideki büfede fazlasıyla çıkartıyorlar ama otel statlarının otel fiyatlarında büfe açması da anormal değil. Scout'lara ise özel önem verilmiş. Kulüp adına UEFA'ya başvuran scoutlar için özel akreditasyon çıkartılıyor, WOW Centre'da pek esprisi yok ama Mardan'da daha düzgün bir şekilde takip edebiliyorlar maçları. (Bir de açık büfe güzelliği var sanırım)

Maçlar

8 takımın 4'erli 2 ayrı grupta yer aldığı şampiyonada, aynı saatte oynanan gruplardaki ilk maçlardan biri WOW otellerinin stadında diğeri ise (Antalyaspor A.Ş'nin ortaklarından Rus asıllı Azeri işadamının sahibi olduğu) Mardan Sport Complex'teydi. Türkiye'nin maçı saat 19.00'da olduğundan ilk önce İskoçya-Sırbistan maçını izledim.



Türkiye ve Hollanda'nın da yer aldığı A grubunda bulunan İskoçya ve Sırbistan maçı, İskoçya'nın manasız -ve tipik- şişirme topları yüzünden işkenceye döndü. Archie Campbell'ın atılan uzun pasları alsa bile ona yardıma gelen 2. oyuncu olmadığından İskoç atakları başlamadan biterken, Sırp ortasahası da İskoçlara fazla gelen tekniklerini scoutların gözüne sokmak isteyince sıkıntı veren bir 39 dakika yaşandı. 40 dakika süren devrenin son dakikasında "yeter bu kadar geyik" diyen Sırplar organize bir atakla geldiler, Danijel Aleksic'in jeneriklik golüyle ilk yarı 1-0 sona erdi. 2. yarının başında ben fotoğraf makinemi kurcalarken, yanımdaki Sırp seyircilerin daha maçın başlamasının üzerinden 10 saniye geçmesine rağmen birden ayaklanmalarıyla kafamı kaldırdığımda Aleksic'in 2. golünü de görmüş oldum. (UEFA'nın sitesinde 2. gol 80+2de yazılmış, niyeyse?) Maçın geri kalanı ise ilk yarının golsüz kısmının kopyasıydı. 2. golü yedikten sonra dahi kendi yarı sahasına gömülü 8 oyuncuyla kontraatak futbolu oynatan İskoç teknik direktöre buradan selamlarımı yolluyorum.

(Maçın hakeminin de Pierluigi Collina'nın ilmini değil tipsizliğini aldığını eklemek lazım.)

Maçın en iyi oyuncusu şüphesiz biri jeneriklik 2 gole imza atan Aleksic'ti. Aleksic'i sürekli besleyen Ljajic ve Brkic de beğendiğim diğer Sırp oyuncular. İskoç takımında ise tek başına kalmasına rağmen kendinden uzun ve iri 2 Sırp stoperin başına bela olan Archie Campbell ve sol bek Michael Deland başarılıydı.

İskoçya-Sırbistan maçının bitişiyle diğer stada yol aldım. İki stad arasındaki mesafe fazla değil ancak 12 günlük bir şampiyona için yolları düzeltmeye gerek görmediklerinden macera dolu bir yolculuk yaşadım. (Bir de arabayı toprak alana park ettirip -stadın altında kapalı otopark olmasına rağmen- kaş göz işaretleriyle giriş kapısını gösteren güvenlik görevlilerini eklemek lazım) Mardan Sport Complex, diğer stada göre fazlasıyla iyi, tek sıkıntı henüz tamamen bitirilmemiş olması. Özellikle yaz kamplarında ve devre aralarında yerli ve yabancı takımların rağbet göstereceği bir stat yapılmış.



Maça gelirsek, İskoçya-Sırbistan maçının aksine, ilk dakikasından itibaren tempolu bir maç oldu. Hollanda'nın denediği ofsayt taktiği ilk seferde işe yarasa da ikinci de Öztürk Karataş'ı kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Orta sahada birbirine yakın ve tatlı sert oynayan Türk milli takımını açamayan Hollandalılar kanatlardan da istedikleri verimi alamadılar. Geliştirdikleri tek tehlikeli atağı da kaleci kornere çelince ilk yarı bu skorla bitti. Ofansif anlamda sorunlarını çözemeyen Hollandalılarda forvet Geoffrey Castillion denen insan irisi genç yakaladığı fırsatları yüzüne gözüne bulaştırırken, soldan hızlı gelişen atakta Eren Albayrak 2. golü buldu.


(3. golü ise maalesef izleyemedim.)

Turnuvada kendisinden çok şey beklenen oyunculardan biri olan Batuhan Karadeniz, arkadaşlarını motive eden takım yıldızı statüsünün ucunu kaçırıp her şeye karışan adama dönünce istenen oyunu sergileyemedi. Ortasahada birçok Hollanda atağını kesen Abdülkadir Kayalı ise Türk milli takımının en çalışkan oyuncusuydu. Hollanda'da ise vasatı aşabilen bir oyuncu göremedim, hatta sahada, lise takımındaki Lebron James gibi ilk bakışta farkedilen Castillion izlediğim 2 maçın en kötü oyuncusuydu.

B grubunun skorları ise şöyle:

İspanya 2 - İsviçre 0
Fransa 2 - İrlanda 1

Turnuvanın favorisi İspanya'yı da ilk fırsatta izlemeyi düşünüyorum.

Son olarak; İskoçya-Sırbistan maçından önce seyircilere şampiyonanın resmi toplarından dağıtan ve birini de önümüze sallayan Sırp oyuncularına teşekkürler.

Hiç yorum yok: