01 Haziran 2009

Konferans finallerine ilişkin

30-31 mayıs ikibindokuz, cumartesipazar

orlando-lebron


hola. doğu-batı finallerini zevkten robota dönmüş halde izlerken ara sıra kendime gelip not aldım, şimdi de aradan seçtiklerimi saçıyorum.

...

orlando finale çıktığında stanvan’de ses tamamen kısılmış olacak. ballı adaçayı öneriyorum, bi parmak konyak ekleyip içsin (baş ya da orta... parmak). stan bence sezonun da en iyi koçu. her maçı kendine düşen tarafından nakış gibi işliyor. takımını eline uyan, yakışan, alışıp ustalaştığı bir âlet gibi kullanıyor. bir enstrüman, makina, herneskimse, anladınız. kumanda hidayet. koçun iradesi takıma ondan geçiyor. en iyi işleyen parça. zihinsel olarak çok iyi, yüz üstünden doksanbeş. ben bu kadarını tahmin etmemiştim, daha ziyâde fiziksel açıdan tökezler, playofflar yaklaşırken sakatlanır yahut buralarda pili azalır sanıyordum. sezonun tamamını çok iyi geçirmiş olduğunu şimdi geriye bakınca gayet açık görebiliyorum. kafası vücudunu korumuş, eksiklerini de kapatıyor. buna basitçe asist ortalamasının artması diyoruz fakat hakikaten de biraz basit kaçıyor.

geçelim, kafasının serinliği hido’nun en büyük silahı. sadece sakin, öfkeden uzak kalmasından değil, artık maça küsmemesinden, sahiplenmesinden bahsediyorum. mecik maçı sonuna kadar kovalayacaksa hidayet bunu önce yapıp sonra takıma da yaptıracak kişinin kendisi olduğunu biliyor. sorumluluk almak diye ağızlarda sakız olan kavram bence işte bu... meselâ; genelde dinlendiği ikinci çeyrekte oynayıp takımı maçta tutarken dördüncüye de kendini saklayabilmek... yoksa maçın sonlarında kaldırıp atmak değil. hidayet takımın kumandası için stanvan’in seçtiği özel eleman olarak görevini başarıyla yapıyor ve koçunun karakterini takıma yayıp sahaya koyduruyor. koçun basketbol karakteri, özel elemanın özel becerilerini kıçının keyfine değil ama vaziyete göre sergilemesine imkan tanıyor. sentez mükemmel. hep birlikte bütün maçı örümcek gibi örüyorlar (rafer hariç, o da çıkma parça zaten). sahada ortaya çıkan toplam değer, takımın kağıt üstündeki herhangi bir çeşit tanımlamasını çok çok aşıyor. bu duruma halk arasında kısaca ‘sürpriz’ deniyor, saksının almadığı birçok durumda kullanıldığı gibi.

oysa nedir, sana bana sürpriz, işin arkasında iyi çalışan beyinler var, en arkadaki birçoğumuzunkinden iyi çalışıyor, bir gün filceksın’ınkini de mağlup edecek, herhalde seneye filan. bu sene de ederdi ya, ayıptır söylemesi fil’in cihaz daha büyük (saşa değil, takımın tamamı). ... nereden nereye geldim ya... diyeceğim: finalde nihayet iki harbi takımla iki klâs koçun akıllarının mücadelesini izleyebilirim diye seviniyorum. ha, cavs çıkmaz mı?

çıkmasın ya. eksiklikler ortada, hatta ortada takım yok sadece eksiklik var. altı senede lebron’un üstüne anca gecekondu diktiniz be, yuh! sonra kevz başarısızmış, şanssızmış. drafttan allah’ı seçseler getirip bir dallamayı başına koç dikecekler. şimdi düşünüyorum da, lebron gibi bir cevher, deve taşağı iriliğinde bir ham elmas, nasıl olur da işlensin diye maykbravn’a emanet edilir? hu iz maykbravn? kafakoçluk tecrübesi lebron’un son dört sezonundan ibaret bi eleman. mj nasıl yetişti, bilrasıl’ın koçunu hatırlıyor musunuz, karim kolejden itibaren kimlerin tezgâhından geçti, şak basketbolu nerde öğrendi? erman’ın, orhun’un, harun’un hocaları?.. dön konuya; peki ya lebron’un basketbol ustası kim? lise koçu? maykbravn? zydrunas? co-smit? yoksa deniferi mi? evet, cevap?.. hah. işte bu noktadan itibaren artık klivlınd ile ilgili gevelenip durulan soruların cevaplarına ulaşılabilir, ben çekiliyorum.
... ... ...

it işeyip sıçsın, ben de biraz dolanayım ikimiz de rahatlayalım diye dışarı çıktık, hava nefis, sokaklar tenha ve çöplerle dolu, her yer çiş kokuyor. geri geldik. horlando için iki çift lafım daha var;

1- beşinci maçın biryerlerinde, stanvan’in klivlınd’a bitirmeye gelmiş olduğunu çaktığımda kafadan hayranlık ve takdir hormonları salgıladım. aynı dakikalarda maykbravn da oyuncularına dvayt’a yapılacak savunmayı anlatıyordu: ‘-sarılın ya da bırakın atsın.’ nıhahahaha, bu ne lan!

2- hidayet final mevepe olur mu diye konuşuluyor, niye olmasın, yarından itibaren her şey olabilir, tabii önce bu gece de bi son saniye oyununu imzalayıp maçı alsın. hatta şutu sokan o olursa alt çeneyi çıkarıp yüzünü eliyın gibi yapsın, beyaz mamba olsun. ya da bej mamba... sonra mevepe de olur hayırlısıyla, stanvan’in yanı güzel. iyi oyuncu için iyi koç gibisi var mı ya?

...

üç saat sonra altıncı maçı izleyeceğim, bir-iki not daha eklerim. sıra batı’da.

la


--olay şu konuşmayla başladı...
ben: -leykırz bence işi bitirir bu gece.
müge: -işallah.

-- seri bittiğinde kobe’nin pau’ya gidip kafayı koynuna gömmesi mühim bir işaret. sonra da koçla takım arkadaşlarıyla kutlaşması. yine artizlik yapıyor biliyorum ama ne yapalım, kobe bu kadar. esas23’e en benzemiş oyuncu gördüğüm, heyhat, o kavun kafasının içinde kendi beyni var. her şeye rağmen işi kaptı elbet. pau’nun kıymetini en az fil-ceksın kadar bildiğinden eminim. kobe’nin boş üçlükleri atamaması ne acayip. esas23’te de yok muydu benzer durum?

-- baynum’a maçlardan önce ekstra kuvvetli duble espresso içirmelerini tavsiye ediyorum. bol kafein ona iyi gelecektir. ya da sktretsin, iki tane eks atsın, basketi bırakıp dağa çıksın lama olsun. kardeşim kerimabdülcabbar laf söylüyo sana, aç kulağını dinle. hareketleri öğrenmişin, iyi, dönüp atıyon da, kafayı öğren asıl kafayı! neyse, iyi çocuk aslında, düzelecek, büyük oyuncu olacak. önümüzdeki yıllarda bolca iyi pivotlar izleyeceğiz. sıkıntılı devir bitti.

-- ayvırsın’ın denver’a ne faydası oldu diye merak edenler... cevaplıyorum: ceyarsmit. hepten batık bir tipti, corçkarl ile ve bazı oyuncularla arası berbattı, eline geleni sallardı ve flipmöri değil rodnivayt olacak gibiydi. ayvi geldi ve bu tipe abilik etti. kendinden birşeyler bulduğundan olabilir. iyi oldu. çok yetenekli eleman, hebâ olmadı.

-- antonikartır’ı yine gördüm sahada. corçkarl mevzuuna girmek istemiyorum şimdi, dalga geçecek zamanım yok, şu açıdan diyorum, bu antoni ve onun gibileri böyle playoffun üst turlarında maçta oynarken gördüğümde beynimin bir bölgesinde soğuk bir kıvılcım çakıyor, orada voltaj düşüyor ve nörotransmitır geçişi iyice yavaşlıyor, çünkü yollarında belirip büyüyerek kendini tekrarlayan ‘neden?’ sorusunun etrafından dolaşmak zorunda kalıyorlar. bu durum, ilgili oyuncu kenara alınana adar sürüyor, sonrasında kendimi maçın akışına kaptırmamın da yardımıyla hafifleyerek geçiyor. geriye ince bir sızı kalıyor. corçkarl’ın beynime attığı bir çizik daha. antoni kartır, jakvoğn, corçkarl, bu adamlar niye var? neden bu ısrar? basketbolla ilgilenme ısrarını kasdetmiyorum, bana ne, ben basketten para kazanma ısrarını diyorum. gidin. lan konudan iyice açılmışım ha... derekfişır da gitsin. onlardan biri değildi, onlar gibi oynuyor, onlar gibi oluyor. sanki basketi bırakıyor.

-- renaldobalkman uzaktan bazen tarık mengüç’e benziyor. ya da ben artık iyice kafayı sıyırdım. neler yazıyorum lan!

-- orkun çaunsi’ye şansi deyince köpek çağırırmış gibi oluyor, eheh. maçlara bakarken çok eğleniyorum, özellikle orkun-kaan ikilisinde, makara bol, sohbet güzel, uzatmayayım onüstündendokuz. sağolsunlar. ismail de güzel anlatıyor, o başka ekolden tabii, genç nesil olarak gayet de güzel temsil ediyor. orkun ekolünü kendi oluşturuyor bence. çok iyi oluyor gibi. kaan’la ikisi, kendi dilimde enbiey maçı-yorumu dinlediğim en iyi ikili diyebilirim. dedim. başka diyeceğim? var bir tane daha: maç anlatırken laf kesmeyin abicim. orda yanınızda baba bişey anlatıyor, başı var sonu var tam ortasında, laank araya girmeyin ‘-lebron yetişip blokluyooor!’ diye haykırarak... onlar hep oluyor. laf kesecek hareket bir maçta bir-iki kere olursa olur, diğer olanlar emin olun abinizin lafını skipatmaya değmez. benden söylemesi, siz yine bildiğiniz gibi yapın. gerçi kaan’ın da umrunda değil ya. ben diyeceğimi bi ara derim diyor. diyor da bi ara.

-- mvp tartışmalarında hidayet geyiği dönüyor, bence gasol da isabetli bir aday. kobe’nin lebron’un âkibetine uğramamasının nedeni. ki o durumda kobe’nin lebron kadar sağlam duracağını sanmam. fil, pau’nun götürdüğü yere kadar gidecek. o da sonlarda faulleri atmaya baksın, eksiği bu. (yazının merhabası gasol’un şerefine.)

...

maçı kaçırdım, iki saat sonra akşam on-oniki kemiksiz özeti izleyeceğim, şu ana kadar sonucu bilmemeyi başardım, iki saat dört saat daha dayanırım ama yazı o kadar dayanmaz, yarına sarkarsa da ne olur bilemem, o yüzden paketi bağlayıp gönderiyorum, fiyonk niyetine de dostça bir öneri: mecik kaybetmiş ise ve yedinciyi de verirse benden soğumamak için bunu bir mizah denemesi kabul edebilirsiniz. ortada gülünecek birşey göremeyenler benden rahatlıkla soğuyabilir. ve sessizce. iyi finaller. hadi eyvallah.


fotolar: AP & Getty via Yahoo sports
iletişim için: batug@hotmail.com

Hiç yorum yok: